Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4102 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 14163 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Geyve Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 15/05/2013NUMARASI : 2012/582-2013/161Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 10.09.2012 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi kademeli su rejimi kurulması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın yargı yolu nedeniyle reddine dair verilen 15.05.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: _K A R A R_Davacılar vekili, dava konusu A.. Deresinin kadimden beri A.. Köyü ve H.. Köyü tarafından içme ve sulama suyu olarak kullanıldığını, davalı belediyenin 2005 yılında çalışmalar yaparak dava konusu suyun 22 lt/sn'lik kısmını götürmek istediğini belirterek davalının suya elatmasının önlenmesini olmadığı takdirde su rejimi kurulmasını istemiştir.Davalı vekili, dava konusu suya ilişkin 18.08.2008 tarihli tahsis kararı bulunduğunu, içme suyunun öncelikli olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, dava konusu suya ilişkin 18.08.2008 tarihli tahsis kararı bulunduğundan idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle davanın yargı yolu nedeniyle reddine karar verilmiştir.Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan ibarettir. Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücüne (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir. Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler ise özel hukuk alanına ilişkin olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler. Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu halde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürütülen faaliyetler sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.Bir kamu hizmetinin yasa ile idareye görev olarak verilmiş olması, bir hakka yapılan müdahalenin önlenmesi, tazmini isteğiyle açılan her davanın idari yargı yerinde görülmesi için yeterli sayılamaz. 11.02.1959 tarih ve E.17, K.15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı gibi, yapılan işlerin plan veya projelere aykırı olması halinde ortada idari kararın tatbikine ilişkin bir fiil bulunmadığından, bu iddia ile açılmış bir dava ancak haksız fiilden doğan bir dava olarak ele alınacaktır.Somut olayda; davacılar, dava konusu kadimden beri kullandıkları A.. deresine davalının kadim kullanma haklarını ihlal ederek müdahalede bulunduğunu ileri sürerek davalı belediyenin elatmasının önlenmesini istemiştir. Dava dilekçesi dikkate alındığında, herhangi bir idari işlemin iptali istenilmemiştir. Mahkemece her ne kadar dava konusu suya ilişkin Maliye Bakanlığı tarafından alınmış 18.08.2008 tahsis kararı olduğu gerekçesi ile yargı yolu nedeni ile davanın reddine karar verilmiş ise de dava konusu su kaynağına ilişkin idare tarafından alınmış bir tahsis kararı olsa bile suya vaki elatmanın önlenmesi davasının çözüm yeri haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yeridir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 tarih, 2011/3 Esas, 2011/419 sayılı Kararı da bu yöndedir.Mahkemece, tarafların delilleri değerlendirilerek davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken idari yargının görevli olduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma nedeni göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olamadığına, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 27.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.