MAHKEMESİ : Uşak 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 13/06/2013NUMARASI : 2010/379-2013/266Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 31/12/2010 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil kabul edilmediği takdirde tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 13/06/2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R Dava, TMK'nın 724. maddesi gereğince temliken tescil, mümkün olmadığı takdirde yapı bedelinin tahsili isteğine ilişkindir. Davalı, davacı tarafından söz konusu evin 1994 yılında yapıldığının iddia edildiğini, bu tarihte davalının taşınmazın maliki olmadığı taşınmazın R.. Ö..'ten 2007 tarihinde satın alındığını, davacının iyiniyetli olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Hükmü davacılar vekili, alacak hakkının henüz doğmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin karar yönünden temyiz etmiştir.TMK'nın 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK'nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir.Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde diğer koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir. TMK'nın 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiası ileri sürülebilir. Malzeme sahibinin TMK'nın 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır; a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır; TMK'nın 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK'nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder. Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir.b) İkinci koşul ise yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır;c) Üçüncü koşul, yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.Yukarıda değinilen üç koşulun yanı sıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;Davaya konu olayda Dairemizin yukarıda açıklanan ilkelerine ve toplanan delillere göre muris İsmail'in, davalı tarafından satın alınan ancak tapu kaydındaki temlik yasağı nedeniyle tapuda dava dışı 3. kişi adına kayıtlı olan taşınmaz üzerine yapı inşa etmesi nedeniyle iyiniyetli olduğu kanıtlanamamıştır. Sübjektif koşul olan iyiniyetin kanıtlanamaması halinde diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenmesine gerek olmadığından davacının TMK'nın 724. maddesi gereğince açmış bulunduğu tapu iptali ve tescil davasının reddedilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır.Davacının tazminat talebine gelince; Bilindiği üzere başkasının taşınmazına temelli ve kalıcı nitelikte yapı inşa edilmesi durumunda, TMK'nın 684. ve 718. maddelerinin hükümleri gereğince yapı üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline geleceğinden ana taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Bu konumdaki taşınmazın maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişki TMK'nın 722, 723. ve 724. maddelerinde düzenlenmiştir.Davacının temliken tescil talebi reddedildiğine göre yapı yıkılamadığı takdirde taşınmaz malikinin malvarlığında sebepsiz bir zenginleşme meydana geleceğinden, taşınmaz malikinin malzeme sahibine muhik (haklı) bir tazminat vermesi gerekir. Ancak malzeme sahibi iyiniyetli değilse tazminat miktarı levazımın en az kıymetini geçemez.Somut olayda; davalı, davacı muris İsmail'in oğludur. Davalının, dava konusu taşınmazı R.. Ö..'ten satın aldığı ancak tapu kaydındaki temlik yasağı nedeniyle davalıya tapuda devir yapılamadığı, dava konusu yapının ise davalının taşınmazı haricen satın almasından sonra yapıldığı, temlik yasağının kalkması ile 15.02.2007 tarihinde taşınmazın davalıya tapuda devredildiği tapu kaydından, tanık R.. Ö.. beyanlarından ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Dosya kapsamına göre, muris İsmail tarafından taşınmazın üzerinde yapılan imalatlar olduğu saptandığından bu imalatlar belirlenerek ve muris İsmail'in iyiniyetli olduğu kanıtlanamadığından bilirkişi tarafından belirlenecek asgari levazım bedelinin miras payı oranında davacılara ödenmesi gerekir. Mahkemece, bu husus gözetilmeden dava konusu ev ve eklentilerinin davacının elinde olduğu, taşınmazda kullandığı yer bulunduğundan davacı tarafın alacak talebi ile ilgili dava açma hakkı henüz doğmadığı gerekçesiyle tazminat talebinin de reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 21.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.