Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2819 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 1529 - Esas Yıl 2007





Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 13.04.2006 gününde verilen dilekçe ile beyanlar hanesindeki kaydın terkini istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 19.12.2006 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: _K A R A R_ Dava, 21 ve 21/A sayılı parseller kaydındaki "4235 m2 fazlalık 30.12.1955 tarih 1727 numaralı yazı ile Defterdarlık Makamına bildirilmiştir" şeklindeki belirtmenin terkini istemi ile açılmıştır. Davalı Hazine, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, dava kabul edilmiştir. Hükmü, davalı Hazine temyiz etmiştir. 29.09.1949 tarihindeki kadastro işleminde 8830 m2 yüzölçümündeki zeytinli tarla vasıflı dava konusu taşınmaz, 28.12.1933 tarih 129 numaralı tapuyla gerçek kişiler adına tespit edilmiş, tespit 04.01.1955 tarihinde kesinleşmiştir. Varlığı kadastro tutanağında işaret edilen dava konusu belirtme, kaydın beyanlar hanesine 10 yıllık süre içerisinde ve 30.12.1955 tarihinde yazılmıştır. Eldeki dava ise, 13.04.2006 tarihinde açılmış bulunmaktadır. Burada öncelikle üzerinde durulması gereken sorun, kayıt maliki olan davacıların kayıttaki belirtmenin terkini için açacağı davalarda 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağıdır. Gerçekten, 3402 Sayılı Kadastro Kanunu m.12/3'deki "bu tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" şeklindeki hüküm uyarınca şayet, taşınmazın tutanağının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl geçmiş ise, kayıt maliki belirtmenin terkini istemi ile kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz edemez ve dava açılması olanaklı değildir. Yasadaki 10 yıl olarak belirlenen dava açma süresinin hak düşürücü süre olduğu ve re'sen gözetilmesi gerektiği de kuşkusuzdur. Somut olayda; 21 parsel tapu kaydının beyanlar hanesine miktar fazlası belirtmesi Hazine tarafından tutanağın kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık süre içerisinde işlendiğine, kadastro tutanağı 04.01.1955 tarihinde kesinleştiğine, dava ise, 13.04.2006 tarihinde açıldığına göre, hak düşürücü sürenin varlığı nedeniyle davanın dinlenme olanağı bulunmamaktadır. Diğer taraftan davacılar, Hazine'ye ait tarım arazilerinin satışı hakkındaki 4070 Sayılı, tapu fazlalıklarının Hazine'ye ait olduğuna ilişkin tapu kayıtlarında şerh bulunan taşınmaz mallardaki fazlalıkların bedeli karşılığı tapu maliki veya mirasçılarına satılmasına dair 4706 ve 4706 Sayılı Kanunda değişiklik yapan 4916 Sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak üzere başvurulduğunu da ileri sürmemiştir. Hal böyle olunca, mahkemece re'sen gözetilmesi zorunlu hak düşürücü sürenin varlığı nedeniyle davanın reddi yerine, istemin yazılı bazı gerekçelerle hüküm altına alınması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ:Yukarıda yazılı nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, 06.03.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.