MAHKEMESİ : Menemen 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 01/02/2012NUMARASI : 2009/127-2012/39Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 05.03.2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, ıslah ile ikinci kademede tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 01.02.2012 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 04.02.2014 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. Ç.. Y.. ile karşı taraftan davalılar vekili Av. Ü. K.geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, 28.12.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile de ikinci kademede taşınmazın rayiç değerinin 1/3'nün tahsili istemine ilişkindir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, inanç ilişkisi kanıtlanamadığından bahisle dava reddedilmiştir.Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir. İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır. İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd.) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;Davacı taraf davasında, davalılar murisi Y.. K.. tarafından tutulan ve yine Y.. K.. tarafından Londra Mahkemesine sunulan günlüklere dayanarak inanç ilişkisinin varlığını iddia etmiştir. Davalılar vekili ise cevap dilekçesinde, davacının taşınmazın alımı sırasında sadece eksik kalan satış bedelini ödediğini ancak davalıların murisi ile davacı arasında taşınmazın 1/3 hissesinin ileride davacıya verileceği yönünde bir anlaşma olmadığını, ödenen paranın da ödünç amaçlı verilmiş bir para olduğunu belirtmiş ayrıca davacı tarafın dava dilekçesinde dayandığı Londra Mahkemesine müvekkillerinin murisinin beyanı olarak sunulan belgelerde belirtilen “…İzmir’de aldığımız arsa benim adıma kalacaktı…” şeklindeki delilin aleyhte bir delil olmadığı hatta bu delilin taşınmazın davalıların murisi tarafından alındığının teyidi niteliğinde bir delil olduğu savunulmuş, bu belgelerin davalıların murisi Y.. K.. tarafından Londra Mahkemesine sunulmadığı ve Y.. K..’nın eli ürünü olmadığına dair bir itiraz yöneltmemiştir. Ayrıca, taraflar arasında görülen ve o davada Londra Mahkemesine delil olarak sunulan davalıların murisi Y.. K..’nın günlüğünden oluşan belgelerin asıl nüshalarını teslim ettiği de belirtilmek suretiyle İngiliz avukatın imzası ile tasdik edildiği görülmektedir. Gerek davacı tarafça dayanılan belgelerde Y.. K..’nın “…buradaki dükkanlar üçümüze, Kestel’deki iki tarla ve arsa Avni ile ikimize, İzmir’deki arsa üçümüze…”, “…İzmir’de bir arsamız var. Tapusu benim üstüme ama ben, Avni ve Ender’in, yani üçümüze…”, “…İzmir’deki arsa ben, o ve Ender, 6 bin lira da oğlum Özkan’a verilecek…” şeklindeki yazılı beyanları ile gerekse de Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen ve Dairemizin 2010/4372 Esas 2012/14273 Esas ve 2013/4307 Esas sayıları ile temyiz incelemesinden geçen Kestel’deki başka bir taşınmaz hakkındaki inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil davasında İngiltere ve Türkiye’deki malların Y. A. ve E..arasında ortak olduğunun Dairemizin ilamları ile de benimsenerek karar verildiği de anlaşılmakla davacının taşınmazın alımında davalıların murisi ile arasında taşınmazın 1/3’ünün davacıya ait olduğuna dair inançlı işlemin kanıtlandığı anlaşılmakla, taşınmazın 1/3 payının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, 1.100 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 18.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.