Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 190 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 14270 - Esas Yıl 2006





Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 31.3.2005 gününde verilen dilekçe ile tescil ve tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 7.4.2006 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: Dava, ecrimisil ödetilmesi istemiyle açılmış, davacı, 07.04.2004 günlü oturumda davasını ıslah ederek maliki bulunduğu taşınmaz üzerine davalının bina yaptığını, yapının bulunduğu alanın davalı tarafça bedeli ödenmesi koşuluyla hisseli olarak onun adına tescilini istemiştir. Mahkemece, ecrimisil tahsili talebinden feragat edildiğinden, davalı da davacının temliken tescil istemini kabul etmediğinden dava reddedilmiş, Hükmü davacı temyiz etmiştir. Gerçekten, dava başlangıçta ecrimisil ödetilmesi istemiyle açılmıştır. Davacının 07.04.2004 günlü oturumdaki beyanı ise başlangıçta ecrimisil ödetilmesi istemiyle açılan davayı ıslah beyanıdır. Hukukumuzda ıslah taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen yada kısmen düzeltmesini ifade eder. Islah yargılama bitinceye kadar tek taraflı irade beyanı ile verilecek dilekçe veya irade beyanının duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle yapılabilir. Islah işleminin tekemmülü ne karşı tarafın ne de mahkemenin kabulüne bağlı değildir. Islah kısmen yapılabileceği gibi somut uyuşmazlıkta olduğu üzere davada dayanılan vakıalar değiştirilerek dava sebebinde de yapılabilir. O yüzden mahkemece, davacının başlangıçtaki ecrimisil isteminden feragat edildiğinden söz edilerek bu istemi reddetmiş olması doğru olmamıştır. Çünkü, davacı ecrimisil talebini dava sebebini değiştirerek ıslah etmiş, davasını binanın yapılı bulunduğu alan, arsa payının bedeli karşılığı yapı sahibi olan davalı adına tescili talebine dönüştürmüştür. Türk Medeni Kanunun 724. maddesine göre "Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazla ise iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamını veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir" Ancak, Türk Medeni Kanunun 724.maddesine karşılık gelen Medeni Kanunun 650.maddesi hükmü 724.maddede daha farklıdır. Önceki Medeni Kanunun 650.maddesinde "……hüsnüniyetle hareket eden levazım sahibi……." tabiri kullanılmış iken Türk Medeni Kanunun 724.maddesinde buna karşılık "……iyiniyetli taraf …….mülkiyetin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir" sözcüklerine yer verilmiş, bu durum Türk Medeni Kanunun 724.maddesinin gerekçesinde "……ayrıca İsviçre Medeni Kanunun 673. maddesine uygun olan arazi malikine arazinin mülkiyetini malzeme sahibine devrini teklif etme hakkı tanınmıştır." şeklinde açıklanmıştır. Görülüyor ki, önceki Medeni Kanunun 650.maddesinde arazi mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini sadece malzeme sahibinin isteyebileceği hükmü varken, 724.maddede bu hak taraflara, yani malzeme sahibi veya arazi sahibine tanınmıştır. Doktrindeki görüşlerde farklı değildir. Bu konuda Prof Dr.Kemal Oğuzman, Prof Dr.Özer Seliçi, Prof Dr. Saibe Oktay-Özdemir 2004 yılında basılan "Eşya Hukuku" isimli eserlerinin 387 ve devamı sayfalarında " malzeme malikinin kendi malzemesi ile başkasının arazisinde aralarında bir borç ilişkisi bulunmaksızın inşaat yapması halinde de Medeni Kanunun 724 hükmü uygulanır. Böylece yapının değeri arsanın değerinden açıkça fazla ise gerek iyiniyetli arazi maliki, gerek iyiniyetli malzeme maliki adil bir tazminat karşılığında arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesini istemek hakkına sahip olur. Arazi malikine de burada arazinin mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesi yetkisini tanımak yerindedir." görüşünü ileri sürmüş, Tekinay-Akman-Burcuoğlu-Altop "Eşya Hukuku" isimli eserlerinin 820 ve devamı sayfalarında aynı görüşü savunmuştur. Gerek Türk Medeni Kanunun 724.maddesinin önceki Medeni Kanunun 650.maddesinden farklı düzenleme şekline ve gerekse doktrinde hakim olunan görüşe göre iyiniyetli olan arazi malikinin arazi bedeli tam olarak ödenmesi koşuluyla malzeme malikine geçirilmesini isteme hakkı bulunduğu kabul edildiğinden davacının ıslah yolu ile mahkeme önüne getirdiği bu talep incelenmelidir. Temliken tescil koşullarının ne olduğu ise yine anılan hükümde gösterilmiştir. Her ne kadar, mahkemece istek yapılan keşifte dava konusu bölümde yapı değil bahçe olduğu nedeniyle de reddedilmiş ise de, davalılar daha önce açılan elatmanın önlenmesi ve kal istemli davada arazi üzerinde bina bulunduğunu savunduklarından mahkemenin saptadığı bu durum ile daha önce yapılan tespit arasında farklılık ortaya çıkmış dava konusu taşınmazın bahçeden yada bahçe ile birlikte binadan ibaret olup olmadığında tereddüt doğmuştur. Bütün bu açıklamalardan sonra mahkemece yapılması gereken iş, taraflar arasındaki Elbistan 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/157 esasında kayıtlı dava dosyasını getirtmek, bu davada verilen hükmün kapsamını keşif suretiyle belirlemek, olayda temliken tescil koşullarının davada oluşup oluşmadığı, özellikle taşınmazın 3194 sayılı İmar Kanununun 18/son maddesince ifrazen tescil olanağı bulunup bulunmadığını araştırmak sonucuna uygun bir hüküm kurmak olmalıdır. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadığı gibi davacının ıslah ettiği talebi hakkında ayrı bir istem varmışcasına aleyhine hüküm tesis edilmesi de doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 18.1.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.