Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1737 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 14693 - Esas Yıl 2006





Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 27.05.2004 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi ve maddi-manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın elatma istemi yönünden kabulüne, tazminat istemi yönünden kısmen kabulüne dair verilen 09.05.2006 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:Dava, hasılat kira ilişkisinden kaynaklanan muarazanın giderilmesi, kar kaybı zararının tahsili ve manevi tazminat istemleri ile açılmıştır. Davalı, kira sözleşmesinin haklı olarak Belediye Encümen kararıyla feshedildiğini, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, taraflar arasındaki muarazanın giderilmesine 9.650.79 YTL. kar yoksunluğu zararı ile 5000.YTL. manevi tazminatın davalıdan tahsiline, davacı tarafın fazla isteminin reddine karar verilmiştir. Hükmü, davalı temyiz etmiştir. Taraflar arasındaki 29.07.2003 başlangıç tarihli Beton Elamanları Üretim Tesisi kirası 3 yıl sürelidir. Kira süresi 29.07.2006 tarihinde bitmesi gerekirken davalı Belediye Encümen kararı ile 21.04.2004 tarihinde feshedilmiş, davacı kiracı feshe karşı koyarak kiralanan alanı terk etmemiştir. Somut olaya uygulanması zorunlu Borçlar Kanunun 286.maddesince birden fazla seneler için akdedilmiş kira sözleşmesinin ifa süresi içinde feshi için sözleşmenin taraflarından biri veya her ikisince akdin icrasına tahammül edilemez bir hale getiren sebeplerin gerçekleşmesi gerekir. Bu halde dahi fesih ancak iki taraftan her birinin diğerine tam bir tazminat vermek ve kanuni ihbarsürelerine riayet etmek şartıyla mümkündür. Somut olayda ise, Encümence saptanan ve fesih için gösterilen gerekçelerden bazılarının varlığı yaptırılan incelemede bilirkişice belirlenmiş ise de, bu olgu davalı kiralayan bakımından akdin bütününe göre icrasını tahammül edilemez hale getirdiğini kabule yeterli değildir. Dolayısıyla, esasen eylemli olarak devam etmekte olduğu anlaşılan kira ilişkisinde davalı kiralayan Belediye'nin çıkardığı muarazanın giderilmesinde yasaya aykırılık yoktur. Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davalının diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir. Ancak;Davada, kiralayan Belediye'nin kiralanan alana ve kiralananın şantiye giriş kapısına hafriyat dökerek kullanıma engel olunduğu iddiası ile kiralanandan yararlanılamayan günlere karşılık kar yoksunluğu zararı da istenmiş, mahkemece bu istek kısmen hüküm altına alınmıştır. Kar kaybı, kardan yoksun kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Bu zarar kiralayanın kusuruyla meydana gelmiş ve kiracının mal varlığında ilerde meydana gelecek çoğalmayı engellemişse kuşkusuz bir yöntemle bulunacak kar kaybı zararının hüküm altına alınması gereklidir. Ancak, davalı kiralayan fesih ihbarına rağmen kiralananı boşaltmamış, sözleşme ilişkisi eylemli olarak devam etmiş, kiralanan yer kiracı davacının zilyetliğinde kalmıştır. Davacının bu isteminin nedeni kiralanan alana ve kiralanan alanın giriş kapısı önüne dökülen malzemeler nedeniyle kiralanandan yararlanılmamasıdır. Somut uyuşmazlıkta, davacının istemesi üzerine verilen ihtiyati tedbir kararının uygulanması için düzenlenen 07.06.2004 günlü tutanakta gerek kiralanan şantiyede işçi olarak çalışan kişi, gerekse davacının şirket müdürü olduğunu beyan eden G…….. G.., davalı Belediye tarafından şantiye kapısına konulan hafriyat malzemeleriyle, kiralanan alandaki hafriyat artıklarının kepçe kullanarak azami 10 saatte kaldırılabileceğini ifade etmiştir. Görülüyor ki; davacının kar kaybı zararına neden olduğunu ileri sürdüğü davalı Belediye'nin döktüğü hafriyat malzemeleri nihayet bir gün içinde ve yine davacı kiracının olanaklarıyla ortadan kaldırılabilecektir. Bu durumda davacının isteyebileceği kullanılacak kepçenin saat başı çalışma ücretiyle, kepçeyi kullanacak kişi için ödenecek yevmiyeden ibarettir. Davacı, makine imkanı ile bir gün çalışarak kiralanan sahayı yeniden kullanılır hale getirecek iken bunu yapmamış, beklemek suretiyle zararın ortaya çıkmasına kendisi sebebiyet vermiştir. Borçlar Kanunun 44.maddesi hükmünce hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanma olanağı yoktur. Bu nedenle, zararın ortaya çıkmasına kendi kusuruyla neden olan davacı şirketin kar mahrumiyeti istemi reddedilmelidir. Diğer taraftan, gerek Türk Medeni Kanunun 25. gerekse Borçlar Kanunun 49.maddelerine bakıldığında manevi tazminata ilişkin hükümlerin kişinin kişiliğe ilişkin olan hakları, başka bir ifadeyle kişisel varlıkla ilgili zararları gidermek amacıyla düzenlendiği görülür. Bu hükümler mal varlığına ilişkin zarar halini kapsamamaktadır. Her sözleşme ilişkisi bozulduğunda az veya çok o sözleşmenin tarafları manevi bir üzüntüye, manevi bir zarara düşebilirler ise de, bu üzüntü asla Türk Medeni Kanunun 25 ve Borçlar Kanunun 49.maddelerinde korunan kişisel hakların ihlal edilmesi ile ortaya çıkan bir elem değildir. Açıklanan bu nedenle, sözleşme ilişkisinin ihlali sebebiyle davacı yana manevi tazminat takdiri ve bunun hüküm altına alınmasıda doğru olmamıştır. Karar bütün bu nedenlerle bozulmalıdır. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 23.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.