Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14434 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 11520 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi(Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 20.05.2008 gününde verilen dilekçe ile ... iptali ve tescil, davalı- karşı davacı ... davacı- karşı davalı aleyhine 06.06.2008 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davacı- karşı davalının davasının reddine, davalı- karşı davacı ...'in davasının kısmen kabulüne dair verilen 12.04.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı- karşı davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:K A R A RDava, yüklenicinin temliki işlemine dayalı ... iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davalı yüklenici ..., savunmada bulunmamıştır. Diğer davalı ..., iyiniyetli ... maliki olduğunu, açılan davanın reddini istemiş, karşı davasında ise, ... kaydına dayanarak elatmanın önlenmesi ve ecrimisil talep etmiştir. Mahkemece, davacı-karşı davalı ...’in ... iptali ve tescil davasının reddine, davalı-karşı davacı ...’in davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.Davacı, aynı zamanda arsa sahibi olan davalı yüklenicinin yapmış olduğu 20.05.2005 tarihli temlik işlemine dayanmıştır. Davacı, bu temlik s??zleşmesi gereğince temlik edilen taşınmazın bedelini ödediğinden taşınmazın ... kaydının iptali ile adına tescilini isteme hakkına sahiptir. Ancak, dava konusu bağımsız bölümün aynı zamanda arsa sahibi olan davalı yüklenici tarafından diğer davalı ...’e tapudan devredildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı ve karşı davacının hukuki durumunun Türk Medeni Kanununun 1023. ve 1024. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekecektir. Zira, davalı ve karşı davacı çekişme konusu taşınmazı 17.10.2006 tarihinde tapuda satın alan kişidir. Ancak davacı, davalıya tapuda yapılan satışın kazandığı şahsi hakkını bertaraf etmek amacıyla yapıldığını, başka bir deyişle tapuda malik olan davalının kötüniyetli olduğunu ileri sürmüştür. Hukukumuzda kişilerin satın aldığı şeylerin ileride kendilerinden geri alınabileceği endişesi taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle satın alan kişinin iyiniyetinin korunması ilke olarak kabul edilmiştir. Bir tanımlama yapmak gerekirse, iyiniyetten maksat, hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesidir. Bu ilke, TMK m.1023'de “... kütüğündeki sicile iyiniyete dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur”, tamamlayıcı madde niteliğindeki m.1024'de ise “bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” şeklinde yer almaktadır. Dairemizin kararlılık kazanan uygulamasında alacağı temlik alan kimsenin, ... ile mülkiyet hakkı kazanan kişiye karşı mülkiyetin kötüniyetle kazandığını ileri sürmesi kural olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle de sorunun Türk Medeni Kanununun 1024. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekecektir. Gerçekten kayıt malikinin, mülkiyeti kötüniyetle kazandığı ileri sürülmüşse, üçüncü kişinin ayni hakkın yolsuz olarak tescil edildiğini bilen veya bilmesi gereken şahıs olup olmadığına bakılması gerekir. Çünkü Türk Medeni Kanununun 1024. maddesi uyarınca, bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmişse, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişilerin yolsuz olan bu tescile dayanma olanakları yoktur ve yasa ve uygulamadaki deyimiyle bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan ve hukuki sebepten yoksun bulunan tesciller yolsuz tescil sayılacağından, hakkı zedelenen üçüncü kişinin iyiniyetli olmayan malike karşı doğrudan doğruya şahsi hakkına dayanması mümkündür. Mahkemece, bu konuda yapılan araştırma ve incelemeler hüküm kurmaya yeterli değildir. Davacı tarafından sunulan tarihsiz “Protokoldür” başlıklı belgede 200.000,00 TL’nin 7 daire karşılığında davalı ... tarafından yüklenici ...’e verildiği belirtilmektedir. Mahkemece bu husus dikkate alınarak dava konusu taşınmazın protokolde sözü geçen 7 daireden biri olup olmadığı konusunda yeterli araştırma yapılmamıştır. Davacı tanıkları tekrar duruşmaya çağrılarak bu hususta bilgi ve görgüleri sorulmalı, davalı ...’in yüklenicinin yapmış olduğu binalarda kaç adet dairesinin bulunduğu ayrıca ... müdürlüğünden araştırılarak ve dosya içerisindeki tüm deliller birlikte değerlendirilerek davalının TMK’nın 1023 ve 1024. maddelerine göre kötüniyetli olup olmadığı belirlendikten sonra ... iptali ve tescil istemi hakkında bir karar verilmelidir.Ayrıca, davalı-karşı davacı vekili 21.12.2010 tarihli celseye mazeretsiz olarak katılmamış, davacı vekilinin karşı davanın müracaata bırakılması konusunda beyanı alınmış ve HUMK’nın 409. maddesi (HMK m.150) uyarınca karşı davanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Davalı-karşı davacı vekili sonraki celse olan 29.03.2011 tarihli celseye de mazeretsiz olarak katılmamış ve bu arada da müracaata kalan karşı davayı yenilememiştir. Hal böyle olunca, HMK’nın 150. maddesi gereğince karşı dava yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi de doğru değildir. Mahkemece, ... iptali ve tescil davasının reddine, karşı davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.