Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14365 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 13061 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı vekili tarafından, davalı aleyhine 30.05.2011 gününde verilen dilekçe ile ... iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 01.12.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A RDavacı, Belediye Encümeninin 26.11.1993 tarihli kararı ile 3381 ada 5, 3381 ada 4 ve 3351 ada 2 parsel sayılı arsaları satın aldığını, bedelini ödediğini ve belediyece taşınmazların devri için ... müdürlüğüne yazı yazılmasına rağmen tescilin yapılmadığını ileri sürerek öncelikle dava konusu taşınmazların ... kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmaz ise eşdeğerdeki taşınmazların belirlenerek adına tesciline, bu da olmaz ise şimdilik satışı yapılan arsaların dava tarihindeki değeri olan 120.000 TL'nin ihtar tarihinden itibaren faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı, idari yargının görevli olduğunu, satışın geçerli olmadığını ve zamanaşımının gerçekleştiğini, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, ... iptali ve tescil talebinin satışın geçersiz olduğu gerekçesiyle, sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak davasının ise 10 yıllık zamanaşımı süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir,Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre ... iptali ve tescil davasının reddi yerinde görüldüğünden davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.2- Davacının sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine gelince; Bir tanımlama yapmak gerekirse zamanaşımı, kanunda belirtilmiş olan süresi içinde talep ve dava edilmemiş olan alacakların özüne dokunmamakla beraber “dava edilebilme vasfını kaybetmesi” sonucunu doğuran bir süre geçimidir. Hak düşürücü süreden farklı olarak, zamanaşımında borç sona ermemekte ve fakat dava edilebilme olanağı kalmamaktadır. Diğer taraftan, hak düşürücü sürenin varlığını hakimin kendiliğinden (re’sen) gözetmesi gerekirken, zamanaşımının varlığı def’i olarak ileri sürülürse dikkate alınabilir (BK m.140). Dolayısıyla, zamanaşımı borçluya sadece bir def’i hakkı verir. Buna da zamanaşımı def’i denilmektedir. Şahsi hakka dayalı bu tür davalar için kanunda özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden, mahkemece doğru olarak saptandığı üzere uyuşmazlığın Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca 10 senelik zamanaşımı tabi olduğu kabul edilmelidir.Ne var ki, burada öncelikle zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi belirlenmelidir. Gerçekten, Borçlar Kanununun 128. maddesi uyarınca zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. Bu süre, mahkemece kabul edildiğinin aksine satışın yapıldığı tarih değil, alacağın muaccel hale geldiği tarihtir. Davaya konu olayda şahsi hak sahibi davacı, karşı tarafın ferağ talebinin reddini bildirmediği, başka bir deyişle iradi ferağ umudunu taşıdığı sürece zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır. Bütün bu anlatılanlara göre, davacı ferağ umudunu davanın açıldığı tarihte yitirmiş olacağından zamanaşımının geçirildiğinin kabulüne olanak yoktur. Zamanaşımı dolmadığından çekişmenin esası incelenerek bir hüküm kurması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, hükmün 2. bente yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 12.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.