Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 14.5.2002 gününde verilen dilekçe ile kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 4.7.2003 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından İstenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar İncelenerek gereği düşünüldü: Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Kaynağını Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile Medeni Kanunun 706 ve Noterlik Kanununun 89. maddeleri hükmü uyarınca, noter önünde re'sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan ve tam iki tarafa borç yükleyen kişisel hak veren sözleşmelerdendir. Vaad alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi İle mülkiyet geçirim borcu yüklenen satıcıdan, edimini yerine getirmediğinde dava tarihinde, yürürlükte bulunan Medeni Kanunun 716. maddesi uyarınca açılacak tapu İptali ve tescil davası ile edimin hükmen yerine getirilmesini isteyebilir. Gayrimenkul satış vaadine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında görevli mahkeme, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.2.1996 gün ve 1995/14-963 E, 1996/69 K. Sayılı kararında da vurgulanıp kabul edildiği üzere; taraf-ların sözleşmede Özgür iradeleri ile saptadıkları satış değeri esas alınarak belirlenir. Yargılama giderlerinden olan harç ve vekalet ücreti takdirinde de bu bedel esas alınır. Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bîr zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanunun 125. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğmasından sonra işlemeye başlar. Ancak, satış vaat edilen taşınmaz, sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye, yani vaad alacaklısına teslim edilmiş ise, on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda, zamanaşımı savunması Medeni Kanunun 2. maddesi uyarınca iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağından dinlenmez. Davacının tescil isteğinin kabulü için, sözleşmede kararlaştırılan bedelin ödenmiş olması gerekir. Ancak, eksik kalan bir kısım var İse, Borçlar Kanununun 81. maddesi hükmü uyarınca, bu bedel depo ettirilmelidir. Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil davalarının kabulü için aranacak ilk husus sözleşmenin ifa olanağının bulunup bulunmadığıdır. Elbirliği ortaklığına (iştirak halinde mülkiyete) konu bir taşınmazda elbirliği ortaklarından birinin, miras payını, ortaklık dışı bir kişiye satmayı vaad etmesi halinde sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerlidir. Ancak elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez. Fakat elbirliği ortaklığına dahil paydaşlar arasında gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapılmışsa, iştirak bozulmamak kaydıyla satıcı elbirliği ortağının payının alıcı elbirliği ortağının payına İlave edilmek suretiyle satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı vardır. Eğer satış vaad edilen taşınmaz tapusunda temliki tasarrufu engelleyen kayıt varsa veya 3194 sayılı İmar Kanunun 18/son maddesi hükmüne aykırı şekilde satış vaadinde bulunulmuşsa veyahutta vaade konu taşınmaz bir başka mahkemede mülkiyet uyuşmazlığına konu olmuşsa bu gibi hallerde de sözleşmenin İfa olanağının varlığından söz edilemez. Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin, Türk Medeni Kanununun 1009 maddesi uyarınca tapunun beyanlar hanesine şerhi mümkündür ki; böylece, sözleşme alacaklısı, sözleşmeden kaynaklanan kişisel hakkını kuvvetlendirmiş olur ve üçüncü kişilere karşı ileri sürebilme olanağını kazanır. Tapu Kanunu 26/6 maddesi uyarınca bu şerh 5 yıl için geçerli olup, 5 yılın dolmasıyla kayıttan silinir ve anılan gücünü yitirir. Satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerhinden sonra, 5 yıl içinde kayda işlenen her türlü haciz, ipotek ve benzeri, sözleşme alacaklısının haklarını kısıtlayacak nitelikteki şerhler de sözleşme alacaklısını bağlamaz. Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; Davacı, davalı Nermin'e dava konusu taşınmazlarda murislerinden inti-kalen gelen hisseleri 1960 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile aldığını, Asiiye Hukuk Mahkemesinin 2001/326-2002/255 sayılı dosyasında iştirak halindeki mülkiyetin müştereğe çevrilmesine karar verilerek tapuda işlem yapıldığını, davalı Nermin ile diğer davalı Hayrettin'in bu durumu bilmelerine rağmen kendi şahsi hakkını zarara uğratmak amacıyla 1999 yılında nizalı yerler hakkında satış vaadi sözleşmesi düzenlediklerini belirterek tapu kayrtlarındaki davalı Nermin hisselerinin iptali ile adına tesciline ve ikinci satış vaadi sözleşmesinin geçersizliğine karar verilmesini istemiştir. Davalılar ise nizalı yerlerin davalı Nermin'e annesi Remziye'den kaldığı-nı.murisi babası Ömer'in bu yerlerde bir hakkı bulunmadığından satış vaadi sözleşmesi yapma yetkisinin de olmadığını, 1960 tarihli sözleşmenin kendilerini bağlamadığını, aynca 10 yıllık hak düşürücü sürenin de geçtiğini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır. Yargılamanın başlangıcında dava konusu taşınmazlar üzerine konulan ihtiyati tedbir kararının yargılama sırasında kaldırılması üzerine davalı Ner-min'in tapuda adına kayıtlı hisseleri 29.11.2002 tarihinde diğer davalı Hay-rettin'e devretmesi üzerine davacı, HUMK.nun 186. maddesi uyarınca davaya davalı Hayrettin'e karşı tapu iptali ve tescil istemi olarak devam edilmesini talep etmiştir. Mahkeme, satış vaadi sözleşmelerinin şahsi hak doğurduğu ve ancak-taraflarına karşı ileri sürülebileceği, 1960 tarihli sözleşmede vaa't borçlusu Ömer'in ölü olması nedeniyle tasarruf muamelesi yapma olanağının bulunmadığı ve sözleşmede taraf olmayan kişilerin ifaya zorlanamayacağı, ifa imkansızlığının bulunduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar vermiş, hükmü davacı vekili temyize getirmiştir. 'Dava konusu taşınmazların 1957 yılında yapılan tapulama çalışmaları sonucu 1/2 hissesi ölü Muharrem mirasçıları 1/2 hissesi ise ölü Sadık mirasçıları olarak tescil edilmiştir. 23.9.2002 tarihinde tapuda iştirak halinde mülk olarak kayıtlı taşınmazlar müşterek mülkiyete çevrilerek tüm mirasçılar adına hisseleri oranında İntikaller yapılmıştır. Dosyada mevcut veraset ilamlarına göre, Muharrem'in ölümü ile kızı Remziye'ye onun ölümü İle de mirasçıları eşi Ömer üe kızı Nermin'e kalan miras payı Ömer'in de İntikal tarihinde ölü olması nedeniyle 714714/8042496 hisse olarak tapuda davalı Nermin adına tescil edilmiştir. Davacı da muris Muharrem'in ölü oğlu Yümünü'nün eşi olup mirasçıdır. Davacı dayanağı 1.9.1960 tarihli satış vaadi sözleşmesi, davacı ile Ömer arasında düzenlenmiş olup, Ömer murisi eşi Remziye'nin murisleri Muharrem, Abdullah ve Sadık'tan miras yolu ile gelen Bismil İlçesi Merkez köylerindeki tüm taşınmazlardaki miras hak ve hisselerinin kendi arına asaleten 1953 doğumlu kızı Nermin'e velayeten davacıya satışını vaad etmiş ve hisselerin tapuda adlarına intikalinden sonra tapuda ferağ verileceği taraflarca kararlaştırmıştır. Satış vaadi sözleşmeleri ile ileride yapılacak asıl satım sözleşmesinin kurulması borcu altına girilir. Bu sözleşmenin hukuken geçerli bir biçimde kurulması sözleşmede tarafların borçlandıkları ana edimlerin belirlenmiş ya da belirlenebilir olmasına bağlıdır. Belirli ya da belirtilebilir olma yönünden önemli olan, sözleşmenin kurulduğu an değil İfa anıdır. Değişik bir ifadeyle satış vaadi sözleşmesinde, ilerde kurulması amaçlanan satım sözleşmenin temel unsurlarının kesin bir biçimde belirtilmesinde yasal zorunluluk yoktur. Bunların ifa anında belirlenebilir olması yeterlidir. Satış vaadine konu taşınmazların mahkemece yapılacak inceleme sonucu teşhis ve tayini mümkün olmuşsa bu durumda belirti olma özelliğinin varolduğu söylenebilir. Sözleşmelerin yerine getirilmesine olanak verecek biçimde yorumlanması asıl olduğundan, satış vaadi sözleşmesinde de bu sözleşmeye konu taşınmazların genel ve kapsamlı bir biçimde gösterilmesi halinde sözleşme ve dışındaki başka delillerle hangi yer olduğu anlaşılabiliyorsa sözleşme konu taşınmazın belirli ya da belirtilebilir olma unsurunu taşıdığının kabulü gerekir. Davacı dayanağı 1.9.1960 tarihli noterde düzenlenen sözleşmede, Remziye'ye murisleri Abdullah, Muharrem ve Sadık'tan intikal eden Bismil İlçesi Merkez ve köylerindeki taşınmazlardaki hisselerinin onun Ölümü ile mi-rasçılan olan eşi Ömer ve Kızı Nermin'e intikal ettiği belirtilerek bu hisselerin tamamının satışı vaad edilmiştir. Dava konusu taşınmazlar ölü Muharrem ve ölü Sadık'tan miras yolu ile mirasçılanna kalan taşınmazlar olup, ifa anında belirlenebilir niteliktedir. 1960 tarihli sözleşmede vaat borçlusu Ömer sözleşmeyi kendi adına asaleten 6.12.1953 doğumlu kızı Nermin adına ise velaye-ten yapmıştır. Ömer'in kendi adına asaleten reşit olmayan kızı adına velaye-ten düzenlediği bu sözleşme davalı Mermin'i bağlar ve Nermin'in sözleşmede taraf olmadığı İleri sürülemez. Kişisel hak sağlayan iki sözleşmenin varlığı halinde Önceki tarihli sözleşmeye öncelik tanımak gerekir. Yapılan açıklamalar ışığında davacı dayanağı 1960 tarihli sözleşme belirli ve davalı Ner-min'i bağlayan nitelikte olup sonraki tarihli olanına göre öncelik tanınması gereken bir sözleşmedir. Ayrıca, bu sözleşmede tapuda ferağın verilmesi hisselerin intikali koşuluna bağlanmış olduğundan ve bu intikaller de mahkeme karan sonucu 23.9.2002 tarihinde yapıldığından ve zilyetlikte davacıya teslim edilmiş bulunduğundan dava süresindedir. Davalı Hayrettin dava konusu taşınmazlarda hissedardır. Aynı zamanda davalı sıfatı ile davada yer almakta olup, ihtiyati tedbirin kaldırılması üzerine, yargılamanın devamı sırasında davacıya satış vaadi sözleşmesi ile satımı vaad edilen hisseleri satın alması ve dosyadaki mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde davalı Hay-rettin'in davacının şahsi hakkını zarara uğratmak amacıyla niza konusu ta-şınmazlardaki hisseleri satın aldığı anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekirken yazılı gerekçeyle ret karan verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle, davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle, usul ve yasaya aykırı hükmün (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 1.3.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.