Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10764 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 9318 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Kuşadası 2. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 26/06/2013NUMARASI : 2010/128-2013/327Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 14.04.2010 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 26.06.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A RDava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Hükmü, davacı vekili temyiz temyiz etmiştir. İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır. İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı, davalı Y.. U..'un kız kardeşinin eşi yani eniştesi olduğunu, güvene dayalı olarak Ç.. mevkiinde kendisi adına arsa satın almak ve üzerine bina inşa etmek üzere davalı Y.. U.. ile 22.09.2000 tarihli bir sözleşme ile yaptıklarını, bu sözleşmeye göre davalının arsaları satın alacağını, üzerine sözleşmede belirtilen nitelikte bina inşa edeceğini, taşınmazın köyde olması nedeniyle geçici olarak davalı adına tescil edileceği, yasal engel kalktıktan sonra davacıya devredileceği hususlarında anlaştıklarını, ayrıca davalıya arsa alımı ve bina yapımı için 247.000 Fransız Frangı ödeme yaptığını, arsa üzerine yapılacak bina için de yaklaşık 150.000 Fransız Frangı masraf yaptığını, ancaktaşınmazların davalıY.. U..'un kardeşi G.. G.. ve yeğeni İ.. G.. adına tescil edildiğini öğrendiğini belirtmiştir. Bunun üzerine Kuşadası 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/310 E., 2005/113 K. sayılı dosyasıyla davalılar adına sözleşmenin gereği gibi ifa edilmemesi sebebiyle sözleşmede belirtilen meblağın 2004 yılındaki rayice göre belirlenerek kendisine ödenmesi için bir tazminat davası açtığını ancak bu davanın mahkemece sözleşmede bu duruma ilişkin bir hüküm olmadığından reddedildiğini bildirmiştir. Dava tarihi itibariyle yabancıların Türkiye'de taşınmaz iktisap etmeleri yasak olduğundan ve bu hakkın kendilerine ne zaman tanınacağı bilinmediğinden davacının sadece tazminat davası açabildiği, mahkeme kararında hukuka aykırılık olduğunun kabul edildiği, yine mahkemece davalı vekilinin beyanları ve 442 sayılı Köy Kanununda 19.07.2003 tarihinde yapılan yabancıların Türkiye'de taşınmaz edinebilmelerine izin veren değişiklik de dikkate alınarak sözleşmenin yerine getirilmesini mümkün kılabilmek için davalı tarafa 15 günlük kesin süre verilerek ve bu sürede dava konusu 446 ve 468 parsel numaralı taşınmazların 1/2 hissesinin devredilmesi suretiyle davacının Y.. U..'a karşı tapu iptali tescil davası açarak dava konusu taşınmazların mülkiyetini kazanmasını olanaklı hale getirdiği belirtilerek davacı tarafından Kuşadası ilçesi Çınarköy Mevkinde bulunan 446 parsel ve 468 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tescili istenmiştir. Mahkemece Türkiye'de yabancı uyrukluların sadece konut ve işyeri olarak taşınmaz alabildikleri oysa ki davaya konu her iki taşınmazın tapuda "zeytinlik" olarak kayıtlı olduğu ve yabancı uyruklu kişilerin mevzuat gereğince bu tür taşınmazları edinemeyecekleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de dosya içerisindeki Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün cevabi yazılarında davacının söz konusu taşınmazları edinmesinde sakınca bulunmadığının belirtildiği görülmektedir. Diğer taraftan, taraflar arasında düzenlenmiş olan 22.09.2000 tarihli sözleşme yazılı delil başlangıcı niteliğinde olmakla birlikte Kuşadası 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/310 E. 2005/113 K. sayılı dosyasında davalı Y.. U.. davacı ile aralarındaki inançlı işlemi kabul etmiş; dava konusu taşınmazların yarısının davacıya ait olduğunu, davacıya devretmeye hazır olduğunu bildirmiştir. Bu durum karşısında davanın kısmen kabulü ile davalıya ait 1/2 payın iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken yabancıların zeytinlik edinemeyeceği gerekçesiyle davanın reddi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, 01.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.