Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9208 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 4094 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiKARARDavacılar, davacı ... dışındaki davacıların müteveffa ...mirasçısı olduklarını, müteveffa adına kayıtlı taşınmazı satmak istediklerini ve bu konuda davacılardan ...'ın eşi olan davacı ...'a sözlü olarak yetki verdiklerini, dava konusu taşınmazın davacıların elindeki tapu senedine göre 4300 metrekare görünmesine rağmen bir kısmından daha önce yol geçmesi ve bir kısmının da müteveffa tarafından sağlığında 3. kişilere satılması nedeniyle 3.362 metrekare olup, bu alanın tel örgü ile çevrili olduğunu, davacı ...'ın mirasçılardan aldığı yetki ile taşınmazın satışı için emlak komisyoncusu Haydar Aslantepe ile anlaştığını, 16.09.2011 tarihinde taşınmazın davalıya gösterildiğini ve aynı tarihte 1.500.000,00 TL'ye satışı konusunda anlaştıklarını, davalının 20.000,00 TL kapora verdiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmede, cayma halinde verilen kaporanın yani 20.000,00 TL'nin 10 misli oranında- 200.000,00 TL cezai şart uygulanacağının öngörüldüğünü, satışın yapılacağı gün davalının tapuya gelmediğini, davalı ile yapılan sözleşmeye güven duymaları nedeniyle zarara uğradıklarını ve sözleşmeye haklı bir neden yok iken uymayan davalının sözleşmede açıkça belirtilen 200.000,00 TL cezai şartı ödemesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 10.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiş, birleşen davada ise; davacı olarak kendisine sahte ya da eski tapu ile sözleşmede açıkça belirtildiği gibi 4300 metrekare yer satıldığı halde, tapuda yapmış olduğu araştırmadan bu yerin 3362 metrekarelik kısmının davacıların murisine ait olduğunu öğrendiğini ve davacıların kendisini kandırdığını ileri sürerek, sözleşme gereği 200.000,00 TL cezai şartın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalı/birleşen dava davacısı tarafından temyiz edilmiştir.1-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme kararına göre, hâkimin tefhim ettiği kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiği öngörülmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır.Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın; kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Ayrıca 6100 sayılı HMK'nın 297. maddesinde; hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsayacağı, hükmün sonuç kısmında ise, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerektiği düzenlenmiştir.Somut uyuşmazlıkta, mahkemece 14.05.2013 tarihli celsede yargılama bitirilmiş ve kısa kararda davacının açmış olduğu davanın reddine ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiş, gerekçeli kararda ise davacının açmış olduğu davanın ve birleşen davanın reddine karar verilmiş olup, böylece yukarıda açıklanan yasal düzenleme gözetilmeyerek, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında aykırılık oluşturulduğu anlaşılmakla; HMK' nun 297/son madde ve fıkrası gereğince hükmün bozulması gerekmiştir.2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentde açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 25,20 TL harcın istek halinde davalı karşı davacıya iadesine, 31/03/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.