Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8816 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 8406 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Ankara 17. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 03/05/2012NUMARASI : 2012/192-2012/253Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı, davacı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat M. K.H.ile davalı vekili avukat Ş. K.'in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, dava dışı S. Menkul Kıymetler A.Ş.’den, hisse senetlerinden doğan alacağının tahsili amacıyla avukat olan davalıya vekaletname verdiğini, davalı tarafından açılan davalar sonunda borçlu şirketten yapılan tahsilatların kendisine bildirilmediğini, davalı avukatın, 16.1.2003 tarihinde 85.000,00 TL, 30.1.2003 tarihinde de 12.500,00 TL olmak üzere, tahsil ettiği toplam 97.500.00 TL’den, 26.7.2003 tarihinde kendisine 42.000 TL ödeme yapıp, bakiyesini ödemediğini ileri sürek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, tahsil edilen 97.500,00 TL'den, davalının vekalet ücreti ile, ödenen 42.000,00 TL'nin mahsubundan sonra kalan miktar nedeniyle şimdilik 4.000,00 TL’nin, ayrıca 97.500,00 TL’nin, tahsilat tarihlerinden 26/7/2003 tarihine kadar, bu tarihte yapılan ödemenin mahsubundan sonra kalan kısmın ise, 26/7/2003 tarihinden dava tarihine kadar davalının uhdesinde kalması nedeniyle işlemiş faizden kaynaklanan alacağı için de şimdilik 2.000,00 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 31.03.2008 tarihli ıslah dilekçesi ile de talebini 39.000,00 TL’ye çıkarmıştır.Davalı, yedinde tuttuğu miktarın, vekalet ücreti karşılığı olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiş, ıslah ile artırılan miktara karşı ise zamanaşımı def’inde bulunmuştur.Mahkemece, “davanın kısmen kabulüne” ilişkin verilen ilk karar, Dairemizce, diğer temyiz itirazları incelemeksizin “kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili” olduğundan bahisle, mahkemece verilen ikinci karar ise, yine diğer temyiz itirazları incelenmeksizin, “faiz talebi hakkında hüküm kurulmadığından” bahisle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak, davanın kısmen kabulüne, 4.000,00 TL’nin dava tarihi olan 23.9.2003 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 2.000,00 TL işlemiş faiz ve ıslahla artırılan 35.000,00 TL yönünden ise davanın reddine karar verilmiş, hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Dava, davalı avukata karşı, müvekkili adına vekaleten yapmış olduğu tahsilatları alıkoyması nedeniyle açılan alacak istemine ilişkindir. İleri sürülüş şekli ve dayanılan olgular çerçevesinde, davacının bu davadaki alacak isteminin, vekilin hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranması hukuksal nedenine dayandırıldığı açıktır. Gerçekten de vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. (B.K. md. 390/2) Başka bir ifade ile, müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Öte yandan, müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun, almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. (B.K.md. 392/1) Vekilin hesap verme yükümlülüğüne, üçüncü kişilerden aldığı değerler evleviyetle dahildir. Vekilin hesap verme borcu, vekalet sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğup, işin vekil tarafından yürütülmesi sırasında ve sona ermesinde de devam etmektedir. Vekilin aldıklarını geri verme borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar. (Bkz. Hukuk Genel Kurulunun 2011 tarih ve 2011/13-161 esas ve 2011/276 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.) Dava konusu olayda, davalı avukatın, davacıya vekaleten S. Menkul Kıymetler A.Ş.’nden tahsil etmiş olduğu miktarlar konusunda davacı müvekkiline bilgi ve hesap vermediği, davacının, tahsilattan haberdar olduktan sonra davalıdan bilgi ve hesap istediği, davalı avukatın, alıkoyduğu alacak miktarı konusunda herhangi bir miktar belirtmeden, hesaplaşmak ve ibralaşmak üzere davacıyı 24.3.2003 tarihli ihtarla bürosuna davet ettiği, davacının ise 28.5.2003 tarihli ihtarla “tahsil edilen miktarlar konusunda davalıdan hesap tablosu” istediği, davalı avukatın 26.7.2003 tarihinde 42.000,00 TL üzerinden kısmen ödeme yaptığı, söz konusu bu miktarın davacının vekili tarafından, “…tahsil edilen 97.500,00 TL’den 42.000,00 TL’sini her türlü dava ve talep hakkımız saklı kalmak kaydıyla ….müvekkilim A.. Ç.. adına tahsil ettim.” açıklamasıyla itirazi kayıtla alındığı, bakiye alacak miktarının ödenmemesi üzerine 23.9.2003 tarihinde fazlaya ilişkin hak saklı tutulmak suretiyle eldeki davanın açıldığı, 31.3.2008 tarihinde de davanın ıslah edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, ıslahla artırılan miktar yönünden, “davacı adına vekil sıfatıyla paranın tahsil edildiği 30.1.2003 tarihi ile ıslah tarihi arasında 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğinden bahisle” talebin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Oysa ki az yukarda da değinildiği üzere, vekilin hesap verme borcu, vekalet sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğup, işin vekil tarafından yürütülmesi sırasında ve sona ermesinde de devam etmektedir. Vekilin aldıklarını geri verme borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi ile başlayacağından, taraflar arasındaki hesaplaşmanın, davacı tarafından, “tahsilat konusundaki hesap tablosunun” talep edildiği 28.5.2003 ihtar tarihine ve itirazi kayıt konulan kısmi ödemenin yapıldığı 26.7.2003 tarihine ve hatta iş bu dava tarihine kadar yapılamadığı görülmektedir. Söz konusu bu tarihlerden, ıslah tarihi olan 31.3.2008 tarihine kadar 5 yıllık sürenin geçmediği göz önüne alındığında, “ıslahla artırılan miktar yönünden, talebin zamanaşımı nedeniyle reddine” karar verilmiş olması isabetsizdir. Her ne kadar mahkemece, bu konuda aynı şekilde hüküm kurulan 28.10.2010 tarihli bir önceki karara atıf yapılmak suretiyle, bu kararın taraflar yönünden “usulü kazanılmış hak doğurduğu” belirtilmişse de, mahkemece verilen 28.10.2010 tarihli karar, tarafların temyizi üzerine Dairemizce, “davacının işlemiş faize yönelik talebi hakkında herhangi bir karar verilmemiş olması” nedeniyle usule ilişkin olarak bozulmuş olup, söz konusu ilamda “bozma nedenine göre her iki tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.” denilmek suretiyle işin esası incelenmemiş olduğundan, mahkemenin kabulünün aksine olayda “usulü kazanılmış hak” oluştuğundan söz etmek de mümkün değildir. O halde mahkemece, ıslahla artırılan miktar üzerinden de işin esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, talebin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 3-Borçlar Kanununun 392. maddesi hükmü uyarınca vekil zimmetinde kalan paranın faizini de vermek mecburiyetindedir. Anılan hüküm gereğince faize hükmetmek için davalı avukatın ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek yoktur. Bu itibarla davacı, kendisine vekaleten tahsil edilen miktarların davalı avukat tarafından alıkonulduğu süreler nedeniyle işlemiş faiz alacağını da talep edebileceğinden, mahkemece davacının bu yöndeki talebiyle ilgili olarak da inceleme yapılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, açıklanan yasa hükmü göz ardı edilerek, “temerrüdün gerçekleşmediği” gerekçesiyle işlemiş faiz talebinin reddine karar verilmiş olması da, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 4-Davanın kısmen kabulüne karar verildiğine göre, alınması gerekli olan karar ve ilam harcının, peşin ve ıslahla alınan karar ve ilam harcından mahsubundan sonra kalan bakiye kısmın, hüküm kesinleştiğinde ve istenildiğinde davacıya iadesine karar verilmesi gerekirken, mahkemece davalı tarafından yatırılmadığı halde “1.457,30 harcın davalıya….geri verilmesine” şeklinde hüküm kurulmuş olması da, kabul şekli bakımından usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.SONUÇ : 1. Bent gereğince, davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. 3. ve 4. bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 243,00 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 25.3.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.