Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı S.. G.. avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacılar vekili davacı Seval’in, 20.01.2007 günü davalı İ.. H..İstanbul A.Ş ye ait hastanede doğum yaptığını, Seval’in hamilelik süresi boyunca diğer davalı doktor K.. T..’ın muayene ve kontrolü altında olduğunu, Seval'in ilk doğumunun abortus ile sonuçlandığını, diğer ikisinin ise erken doğum şeklinde gerçekleştiğini, hatta erken doğumlardan birinin aynı hastanede olduğunu, dolayısı ile hastanenin ve doktorun kendisinin durumunu bilmekte olduklarını ayrıca hastane yetkililerine yeterli bilginin daha önceden verildiğini, bu özel durumun bilinmesine rağmen erken doğum şüphesi görülen hastaya, bebeğin solunum sıkıntısı yaşamaması için hamileliğin 32.haftasından itibaren, doğumdan önce yapılması gereken kortizon içerikli iğnenin yapılmadığını, bunun sonucunda erken doğum olduğunu, bebeğin ciddi sağlık problemleri nedeniyle uzun süre yoğun bakımda kaldığını; sağlık sorunlarının, hastanenin gebelik sırasında ve doğum sonrasında yanlış tıbbi uygulama yapması sonucunda meydana geldiğini beyanla 6.000,00 TL maddi, 1.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemişlerdir.Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.1-Dava, teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen doktor ve özel hastanenin sorumluluğuna ilişkin olup, bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hâkimin doğrudan görevidir. (1086 sayılı HUMK. 76. md.; 6100 sayılı HMK. 33. md.). Dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır ( B.K. 386, 390 md ). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/II ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir (Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cild, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören doktor olan vekilden, ona güvenen muvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.Somut olaya baktığımız da, davacı S..G..’in, davalı şirkete ait hastanede davalı doktor tarafından hamilelik sürecinde takip edildiği tartışmasızdır. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu’nun raporunda, S..G..’in 20.01.2007 tarihinde adı geçen hastaneye 36 haftalık ağrılı gebelik ve mükerrer sezeryan endikasyonu ile yatırılıp tıbbi müdahale sonucu doğurtulduğu, 25.01.2007 tarihinde de şifa ile taburcu edildiği, yapılan tıbbi uygulamanın kurallara uygun olduğu, Dr.K.. T..’ın da doğum öncesi ve doğum sonrası uygulamalarının yine tıbbi kurallara uygun olduğu bildirilmiştir. Ancak söz konusu raporda doğumdan sonra bebekte meydana gelen rahatsızlıkların doğum öncesi ve doğum sırasında yapılan müdahale ve varsa kusurla ilgisinin bulunup bulunmadığı hususlarında yeterli açıklama yapılmamıştır. Bu nedenle, Adli Tıp Kurumu raporu hüküm kurmaya elverişli değildir. O halde mahkemece yapılacak iş, Üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek aralarında kadın doğum uzmanı ve çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının da bulunduğu, konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.2- Bozma nedenine göre, davacıların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince davacıların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 21.15 TL temyiz harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.3.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.