Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7432 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 9797 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün taraflar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde temyiz eden davalı ... vekili avukat ... ile davacı Asil ... ve vekili avukat ...'in gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacılar vekili, müvekkilleri ile davalı şirket arasında imzalanan sözleşme gereğince davalıya hukuk muşavirliği ve avukatlık hizmeti verildiğini, bu sözleşmenin 1. maddesi gereğince davalıya ait Ar-Ge binasının yapım sözleşmesine aykırılık nedeniyle ... Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2007/552 Esas sayılı dosyasında inşaatı yapan ... aleyhine dava açıldığını, dosyada bilirkişi raporu alınıp karar aşamasına gelindiğinde davalının müvekkillerini devre dışı bırakarak karşı tarafla sulh olduğunu, daha sonra davacılardan Av. ...'ı haksız olarak vekillikten azlettiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmeye göre hesaplanan davacı ... için 548.174,45-TL, davacı ... için 709.478,99-TL asıl alacak ve 3.057,99-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 1.260.711,43-TL'nin tahsili için ....İcra Müdürlüğü'nün 2012/15392 sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine haksız itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %20'den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili, taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye göre ücrete hak kazanılabilmesi için davanın lehe sonuçlanması gerektiğini, bu şartın gerçekleşmediğini, davacı Mehmet Siret Atalay'ın avukatlık ruhsatının ve dava safahatında hiçbir yazılı beyanının bulunmadığını, davacı avukatın sulh sözleşmesinden haberdar olmasına rağmen verilen talimata aykırı davranarak davayı sona erdirmediğini, bu nedenle azlin haklı olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, davalı aleyhine .... İcra Müdürlüğü'nün 2012/15392 sayılı dosyası ile girişilen icra takibine yapılan itirazın 593.694,00-TL asıl alacak ve 1.360,54-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 595.054,54-TL üzerinden kısmen iptaline, hükmolunan 593.694,00-TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi yürütülmesine, fazlaya ilişkin istemin ve icra inkar tazminatı isteminin reddine, davalı vekilinin kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm, davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Avukatın, vekil olarak borçları Türk Borçlar Kanunu'nun 505. (Mülga Borçlar Kanunu'nun 389.) ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, vekil, adı geçen Kanunu'nun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekle yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu'nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanunu'nun 506. (Mülga Borçlar Kanunu'nun 390.) maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanunu'nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir. Bir davada görev yapan avukat, vekil edeninden aralarındaki sözleşmeye göre kararlaştırılan miktarı, şayet ücret kararlaştırılmamış ise Avukatlık Kanunu'nun 164/4 maddesine göre belirlenecek miktarı ücret olarak talep etmek hakkına sahip olduğu gibi, ayrıca yargılama sonunda haklı çıkılan kısım üzerinden hasma yüklenen vekalet ücretini de talep etmek hakkına sahiptir.Vekil eden, avukatına belirlenen bu iki kalem ücreti ödemekle yükümlüdür. Avukatlık Kanunu'nun 165. maddesinde “… Sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.” hükmü mevcuttur. Yasanın bu hükmüne göre, avukatın ücretinden vekil edenin hasmının sorumlu olabilmesi için, avukatın takip ettiği davanın taraflarının aralarındaki ihtilafı sulh yolu ile ve her şekilde olursa olsun anlaşarak sonuçlandırmaları ve takipsiz bırakmaları gerekir. Sulhun, anlaşmanın duruşmada olması veya yazılı bir metne dayanması gerekmez. Olayların gelişiminden böyle bir sonucun olduğunun anlaşılması yeterlidir.Ayrıca asıl borç avukatın vekil edenine ait olup, yasadan kaynaklanan müteselsil sorumluluk nedeniyle avukata ödeme yapan hasım bunu asıl borçlu olan avukatın vekil edenine, sulh sözleşmesinde, anlaşmalarında aksine bir hüküm yok ise rucuu hakkının olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında, taraflar arasında 08.06.2007 tarihli “Sözleşme” düzenlendiği, davacı ...'ın hukuk müşaviri, diğer davacı ...'ın ise avukat sıfatıyla sözleşmeyi imzaladığı, sözleşmenin 1. maddesi gereğince davacı avukat tarafından davalı şirkete ait Ar-Ge binasının dava dışı ... ile imzalanan sözleşmeye uygun yapılmaması nedeniyle mevcut eksik ve ayıplardan doğan alacakların tahsili için .... Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2007/552 Esas sayılı dosyasında dava açıldığı, 17.04.2012 tarihinde davalı şirket ve dava dışı şirketin sulh protokolü imzaladığı, davacı avukatın sulh konusunda bilgisi olmadığını müvekkiline belirterek bu şartla sulh protokolünün fotokopisini dava dosyasına sunduğu, mahkemece sulh sözleşmesini imzalayanların yetki belgelerinin celbine ve yetkililerin isticvabına karar verilerek duruşmanın talik edildiği, 23.10.2012 tarihli azilname ile davacı avukatın duruşmayı uzattığı gerekçesiyle davalı tarafından azledildiği, tüm dosya kapsamına göre azlin haksız olduğu, Ticaret Mahkemesi dosyasındaki uyuşmazlığın sulh ile sona erdiği açık olup, mahkemenin de kabulündedir. Taraflar arasındaki ihtilaf davacı avukat tarafından takip edilen dosyada tarafların sulh olmaları halinde avukatın ve hukuk müşavirinin vekalet ücretinin hangi meblağ üzerinden hesaplanacağı noktasındadır. Dairemizin uygulamalarına göre, sulh olunan miktar belli değilse; mahkemece gerçek sulh olunan miktar araştırılarak bulunacak miktar, sulh olunan miktar tespit edilemezse vekil ile vekil eden arasında varsa yazılı sözleşme hükümleri gereğince, sözleşme yok ise Avukatlık Kanunu'nun 164/4. maddesi gereğince harcı ödenen dava değeri üzerinden vekalet ücreti hesaplanmalıdır. Mahkemece, sulh protokolünde yazılı miktar sulh miktarı olarak kabul edilmiş ve bu meblağ üzerinden 08.06.2007 tarihli sözleşme hükmüne göre vekalet ücreti hesaplanmıştır. Davacılar gerçek sulh olunan miktarın bu meblağ olmadığını ileri sürmektedirler. Davacı avukatın da imzasının bulunduğu bir sulh sözleşmesi bulunmadığına göre eldeki davada gerçek sulh miktarının tespit edildiğinden bahsedilemez. Bu durumda davacı tarafa ödenecek olan vekalet ücretlerinin, davacı avukat tarafından az yukarıda bahsedilen Ticaret Mahkemesinde açılan dava ve bu dava ile birleştirilen davanın harçlandırılmış müddeabihi üzerinden hesaplanarak, tespit edilecek meblağ yönünden takibin devamına karar verilmesi gerekir. Açıklanan bu ilke ve esaslar gözetilmeden yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalının tüm, davacıların sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince kararın temyiz eden davacılar yararına BOZULMASINA, 1350,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacılara ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde davacılara iadesine, aşağıda dökümü yazılı 30,486,13 TL kalan harcın davalıdan alınmasına, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.3.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.