MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacılar vekili, müvekkillerinden ...’ün 14.01.2013 tarihinde, davalı kadın doğum uzmanı ...’ın müdahalesiyle, davalı ...’nde sezaryenle doğum yaptığını, davalı doktorun doğumun çok iyi geçtiğini belirtmesine rağmen doğumdan hemen sonra, bebeğin aşırı derecede inlemeye başladığını, bu durumun yedi saat boyunca devam ettiğini, bebeğin yeni dünyaya gelmesi nedeniyle durumun normal olduğunun söylendiğini, hiçbir doktorun ilgilenmediğini, sadece ebe hemşirenin geldiğini, onun da ne yapacağını bilemediğini, akabinde bebeğin hızlı ve inlemeli solunum teşhisiyle ...’ne sevk edildiğini, yapılan kontroller sonucunda bebeğin sağ ayağında kemik kırığı meydana geldiğinin tespit edildiğini, bebeğin 9 gün boyunca yenidoğan ünitesinde yattığını, bu durumun müvekkilleri davacıları çok üzdüğünü, derin bir acı yaşadıklarını, davalıların gerekli özen ve titizliği göstermediklerini ileri sürerek her bir müvekkili için 20.000,00’er TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, davalı doktor ve hastanenin özen yükümlülüğüne aykırı davranmaları neticesinde; davacıların bebeğinin sağ ayağında kemik kırığı meydana gelmesi, bebeğin doğumdan itibaren inlemesine rağmen durumun davalılar tarafından fark edilmemesi, akabinde ...’ne sevk edilen bebeğin kontrollerinin burada yapılarak bebekte kemik kırığının tespit edilmesi iddiası nedeniyle istenilen manevi tazminata ilişkindir. Davalılardan ...; sağlıklı bir doğum gerçekleştirildiğini, doğum esnasında anne ve bebeğin durumunun iyi olduğunu, söz konusu duruma birçok faktörün sebep olabileceğini, kırığın doğum sonrasında taşıma sırasında, çocuk bölümünde, ...’nde ya da herhangi bir aşamada meydana gelmiş olabileceğini; davalı hastane vekili ise anne ve bebeğin kontrollerinin tam ve eksiksiz yapıldığını, yapılan tetkiklerde bebekte doğum nedeniyle oluşan sıvının atılmadığı için akciğere bağlı solunum sıkıntısı yaşandığından bahisle bebeğin ...’ne sevk edildiğini, hata veya kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece; yargılama esnasında İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’ndan alınan 14.05.2014 tarihli rapora göre küçükte sezaryenle doğum esnasında oluşan femur kırığının herhangi bir tıbbi kusur ya da ihmale izafe edilemeyen “komplikasyon” olarak nitelendirildiği, bu nedenle davalıların kusurunun bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.(BK 386-390)(TBK 502.506) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md)(TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1(TBK 510) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; davacılardan ....’in davalı ...’ın müdahalesi ile davalı ...’nde 14.01.2013 tarihinde sezaryen ile doğum yaptığı, doğumun 18.45’de sonlanarak davacı ...’in bebeğini dünyaya getirdiği, davalı hastaneye ait Günlük Gözlem Kağıdı başlıklı belgeye göre; saat 21.00’de, bebeğin inlemeye devam etmesi nedeniyle kuvöze alındığı, 15.02.2013 tarihi saat 02.30 sıralarında ise bebeğin Özel Tınaztepe Hastanesi’ne sevk edildiği, burada yapılan tetkikler sonucu 16.01.2013 tarihinde “sağ femur saft frakürü mevcut” tanısı ile bebekte kırık teşhis edildiği anlaşılmıştır. Yargılama sırasında İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu’ndan rapor alınmıştır. 17.07.2014 havale tarihli raporda; doğum eylemi esnasında bebekte doğum travması niteliğinde elle müdahaleler ve çekmeler sonucu yumuşak doku hasarı, kemik kırığı ve sinir zedelenmesi oluşabileceği, sezaryenle doğumlarda uzun kemik travması riskinin devam ettiği, femur kırıklarının sezaryenle doğumlarda çok nadir de olsa görülebildiği, kişiye konulan sezaryen endikasyonu ve yapılan ameliyatın güncel tıbbi uygulamalara uygun olduğu, sezaryen esnasında uygulanan işlemler nedeniyle femur kırığının oluşabileceği, bunun ise herhangi bir tıbbi kusur ya da ihmale izafe edilemeyen “komplikasyon” olarak nitelendirildiği belirlenmiştir. Mahkemece Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun raporuna itibar edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş olup davacı rapora itiraz etmiştir. Rapor incelendiğinde; davaya konu olayın sadece ameliyat safhasının incelendiği ve hüküm kurmaya elverişli olmadığı görülmektedir. Bundan ayrı Mahkemece davacı yanın itirazlarını karşılayan bir rapor da alınmamıştır.Bununla birlikte; 14.01.2013 tarihinde saat 18.45’te doğan bebeğin saat 21.00’de inlemesinin devam ettiğinin kaydedildiği, bu tespite göre; bebeğin doğum sonrasında inlemeye başladığının anlaşıldığı, davacılar tarafından ...’ne yapılan şikayet üzerine; davalı hastane mesul müdürü doktor ... tarafından; İl Sağlık Müdürlüğü’ne hitaben verilen 12.02.2013 tarihli yazıda; çocuk hekimin tek olması nedeniyle sözlü bilgi verildiği, bebeğin acil hekimi tarafından değerlendirildiği, yine ...’nün 13.01.2014 tarihli yazısına göre de; bebeğin doğumu sırasında ve sonrasında bir pediatri uzmanı tarafından değerlendirildiğine dair kayda rastlanmadığının belirtildiği, gerçekten de dosya içerisinde yer alan belgelere göre, bebeğin davalı hastanede bir pediatri uzmanı tarafından değerlendirilmediği görülmüştür. Doğumdan sonra bebeğin inlemesine ve bunun uzun saatler boyunca devam etmesine rağmen, çocuk hekiminin tek oluşu gerekçe gösterilerek sadece telefonla çocuk doktorundan sözlü bilgi alınmak suretiyle bebeğin tedavi altına alınmaya çalışılması, yeni doğan bir bebeğin çocuk doktoru yerine acil hekimi tarafından değerlendirilmesi, tüm bu olaylar esnasında ise bebeğin inlemeye devam etmesi bir bütün olarak değerlendirilerek, Mahkemece; üniversiteden, itirazları karşılayan, aralarında yenidoğan konusunda uzman, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, davalıların bebek ile ilgili gereken tüm kontrolleri yapıp yapmadığı, yapıldıysa bu işlemlerin tıp bilimi açısından yeterliliği tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 01/03/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.