Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 606 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 8063 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı, davacı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı asil ... ve vekili avukat ... geldiler. Karşı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, 14.4.2008 tarihli vekaletname ve 18.4.2008 tarihli ücret sözleşmesi ile, davalıyı ....İş Mahkemesinin 2008/788, .... Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/12 ve 2009/551 esas sayılı davaları ile tahkim yargılamasında avukat olarak temsil ettiğini, ancak 20.5.2010 tarihinde haksız olarak azledildiğini, vekalet ücretlerinin ise ödenmediğini, tahkim yargılamasında hükmedilen 67.922,36 TL yasal vekalet ücretinin tahsili için ... İcra Müdürlüğüne ait 2011/14604 esas sayılı dosyası üzerinden takip başlattığını, ne var ki takibe itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı, azlin haklı olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece “azlin haksız olduğu“ kabul edilerek, davacının hak ettiği ücretten, sarf ettiği emek ve mesaisine göre %50 oranında indirim yapılmak suretiyle 33.961,18 TL üzerinden takibe vaki itirazın iptaline, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, fazlaya ve inkar tazminatına ilişkin taleplerin ise reddine karar verilmiş, hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir. 2014/8063-2015/6061-Avukatın, vekil olarak borçları Türk Borçlar Kanununun 505 (Mülga Borçlar Kanununun 389) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanununun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanununun 506. (Mülga Borçlar Kanununun 390.) maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir. Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 20.05.2010 tarihli azilname ile sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, “davacının fahiş avukatlık ücreti istediğini, davaları takip etmeyeceği tehdidinde bulunduğunu, makbuz kesmediğini“ belirterek, azlin haklı olduğunu savunmuştur. Dosyada mevcut olan davacı tarafından davalıya gönderilen 26.2.2010 tarihli 2014/8063-2015/606e-posta yazısında, “…tahkim dosyanızdaki görevimden çekilmenin en doğrusu olacağını düşünüyorum.“, 31.3.2010 tarihli e-posta yazısında ise, “…bugün itibariyle mahkeme nezdinde başka hiçbir hukuki işlemde bulunmayacağımı, davayı takip faaliyetimi dondurduğumu üzülerek bildiririm.“ ifadeleri bulunduğu gibi, yine 17.5.2010 tarihli e-posta yazısında da, vekalet ücretinde iyileştirme yapılmasına ilişkin taleplerin bulunduğu görülmektedir. Söz konusu bu yazılar, davalı müvekkilin davacı avukatına karşı güven duygusunu ortadan kaldırıcı niteliktedir. O halde mahkemece azlin haklı olduğu kabul edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirmelerle azlin haksız olduğu kabul edilmek suretiyle, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.2-Bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ikinci bent gereğince davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 20.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.