Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5634 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 28621 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacılar vekili, davalı tarafından dava dışı ... aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla gerçekleştirilen Burdur İcra Müdürlüğü’nün 2008/3645 Esas sayılı icra dosyasının takibi için; müvekkili davacılar ile davalı arasında avukatlık sözleşmesi yapıldığını, bu sırada davalının borçlusu dava dışı ... tarafından davalı aleyhine Burdur 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/257 Esas sayılı dosyası ile menfi tespit davası açıldığını, bu dosyayı da müvekkillerinin takip ettiğini, icra takibinin devamı sağlandıktan sonra, dosya borçlusunun Antalya ilindeki taşınmazlarının satışı için Antalya 6. İcra Müdürlüğü’nün 2009/6579 Talimat sayısına kayıtlı dosyanın da takibinin yapıldığını, yine Antalya 5. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1151 Esas ve Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1102 Esas sayılı dosyaları ile açılan ihalenin feshi davalarını da takip ederek kazandıklarını, bu şekilde kesinleşen satışlar sonucunda 450.000,00 TL’nin icra dosyasına gönderilmesinin sağlandığını, menfi tespit davası devam ederken ve kazanılacağı da belli iken davalının müvekkillerini azlettiğini, azlin haksız olduğunu, davalının ödemesi gereken avukatlık ücretini ödemediğini ileri sürerek; Burdur İcra Müdürlüğü’nün 2008/3645 Esas sayılı dosyası, Burdur 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/257 Esas, Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1102 Esas, Antalya 5. İcra Mahkemesi’nin 2010/1151 Esas, Gölhisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2009/129 Esas sayılı dosyaları yönünden fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak her bir müvekkili için 50.000,00 TL olmak üzere toplam 100.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı, davacıların tüm uyarılara rağmen görevi savsakladıklarını, Fethiye ve Gölhisar’daki icra dosyası borçlusunun taşınmazlarındaki hacizlerin düştüğünü gördüğünü, takip dosyalarına talep yazarak düşmelerini engellediğini, menfi tespit davasının icra dosyasıyla ilgili olması nedeniyle aynı görev kapsamında ifa edileceğinin kendisine taahhüt edildiğini, davacıların Burdur 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/257 Esas sayılı dosyasında sadece iki duruşmaya girdiklerini, azlin haklı olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.Mahkemece; bilirkişi raporu hükme esas alınarak, davacıların Burdur İcra Müdürlüğü’nün 2008/3645 Esas sayılı dosyasında görevlerini gereği gibi yerine getirmedikleri, ayrıca Antalya 5. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1151 Esas sayılı dosyasında hukuki yardımlarının bulunmadığı, azlin söz konusu iki dosya yönünden haklı nedenlere dayandığı, bu dosyalar yönünden davacıların avukatlık ücreti talep edemeyecekleri; diğer dosyalar yönünden ise akdi ve yasal avukatlık ücreti talep etmekte haklı oldukları gerekçesi ile davanın kabulü ile 75.261,07 TL’nin davalıdan alınıp davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Avukatın vekil olarak borçları Türk Borçlar Kanunu’nun 505. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 389) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanun’nun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır.“Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanunu’nun 506. (Mülga Borçlar Kanununun 390.) maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davacılar ile davalı arasında; Burdur İcra Müdürlüğü’nün 2008/3645 Esas sayılı dosyasında vekillik görevinin ifası için yazılı avukatlık sözleşmesi akdedildiği, davaya konu edilen diğer dosyalar yönünden herhangi bir yazılı sözleşme yapılmadığı, taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin 27.05.2013 tarihli azilname ile sona erdiği sabittir. Davacı yan, vekaletten haksız olarak azledildiğini ileri sürerek, vekalet ücreti alacağının tahsili için eldeki davayı açmış, davalı ise azlin haklı olduğunu savunmuştur. Bu durumda davada öncelikle çözümlenmesi gereken husus, azlin haklı olup olmadığına ilişkindir.Yargılama sırasında alınan 02.07.2014 havale tarihli bilirkişi raporu incelendiğinde; azlin haklı olup olmadığı tartışılırken, davaya konu edilen dosyalar birbirinden bağımsız olarak incelenmiş, bu doğrultuda; davaya konu edilen Burdur 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/257 Esas sayılı dosyasında; davacı avukatlar bir takım duruşmalara katılmasalar da davalının Burdur’daki avukatının, zaman zaman da davalının bizzat kendisinin duruşmaya katıldığı, önemli duruşmalarda davacı avukatların yer aldığı gerekçesi ile söz konusu dosya bakımından azlin haksız olduğunun; Burdur 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/3645 Esas sayılı dosyasında; davacıların herhangi bir hukuki yardımının bulunmadığı, özenli davrandıklarını kabul etmenin mümkün olmadığı, bu nedenle bu dosya bakımından azlin haklı olduğunun; Gölhisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2009/129 Esas sayılı dosyasında; davacıların hukuki yardımı sonucunda davalının borçlusunun taşınmazlarındaki “vesayet makamından izin alınmadıkça işlem yapılamaz” şerhinin kaldırıldığı, davacıların görevlerini yaptıklarını, söz konusu dosya bakımından azlin haksız olduğunun, Antalya 5. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1151 Esas sayılı dosyasında; davacı avukatların hiçbir hukuki yardımının bulunmadığı, bu nedenle azlin haklı olduğunun ve son olarak Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1102 Esas sayılı dosyasında ise; davacıların hukuki yardım verdikleri ve davanın reddini sağlayarak görevlerini ifa ettikleri, bu nedenle söz konusu dosya yönünden ise azlin haksız olduğunun rapor edildiği görülmüştür.Ne var ki; davacı yanın vekalet ücreti talebine konu ettiği dosyalar incelendiğinde; Burdur İcra Müdürlüğü’nün 2008/3645 Esas sayılı dosyasının; davalının dava dışı ... aleyhine başlattığı icra takibine; Burdur 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/257 Esas sayılı dosyasının ise bahse konu takip borcuna yönelik dava dışı borçlu ... tarafından davalı aleyhine açılan menfi tespit davasına, Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1102 Esas ve Antalya 5. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1151 Esas sayılı dosyalarının ise; söz konusu takip nedeniyle yapılan satışlarla ilgili ihalenin feshine ve son olarak Gölhisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2009/129 Esas sayılı dosyasının ise; yine söz konusu icra takibi borçlusunun vesayet altına alınması sebebi ile taşınmazlarında oluşan vesayet şerhinin kaldırılması talebine ilişkin olduğu görülmüştür. O halde davacı avukatlar tarafından ifa edildiği ileri sürülen hukuki hizmetin bir bütün olarak değerlendirilmesi ve bu doğrultuda azlin haklı olup olmadığı sonucuna varılması gerekir. Bununla birlikte mahkeme bilirkişi raporunu hükme esas alarak; hukuki hizmeti bir bütün olarak değerlendirmeden, vekillik ifa edildiği ileri sürülen dosyaları birbirinden bağımsız olarak değerlendirmek sureti ile bir kısım dosyalarda azlin haklı olduğu, bir kısmında ise azlin haksız olduğu sonucuna varmıştır. Hal böyle olunca Mahkemece öncelikli yapılacak iş, hukuki hizmet bir bütün olarak değerlendirilerek azlin haklı olup olmadığı hususunun irdelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesidir. Mahkemenin değinilen bu yönü gözardı ederek eksik inceleme ve araştırma ile yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak yazılı şekilde hüküm kurmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 23.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.