Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4450 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 17534 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, davalının dava dışı bankadan kullanmış olduğu krediye kefil olduğunu, davalının kredinin taksitlerini ödemeyince dava dışı bankaya kefil sıfatıyla ödemeleri kendisinin yaptığını, davalının ise bu bedelleri kendisine geri ödemediğini, bu nedenle davalı aleyhine icra takibi yaptığını ancak davalının haksız şekilde takibe itiraz ettiğini ileri sürerek, haksız itirazın iptali ile takibin devamına, davalının %20 oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı, davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı eldeki dava ile, davalının dava dışı bankadan kullandığı kredi sözleşmesinde kefil olduğunu, davalının borcu ödememesi üzerine kefil sıfatıyla yaptığı ödemelerin tahsili için başlattığı icra takibine ise davalının haksız şekilde itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptalini istemiş, mahkemece, davacı tarafından sunulan makbuzların tek başına, ödemenin davacı tarafından yapıldığının kanıtlamaya yetmediği belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Davaya konu sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 496. maddesinde; "Kefil eda ettiği şey nisbetinde alacaklının haklarında, ona halef olur.” şeklindeki düzenlemeye göre ifada bulunan kefil, ifada bulunduğu ölçüde asıl borçluya rücu imkânı bulunmaktadır. İncelenen dosya kapsamına göre; davacının yargılama esnasında, ödediği bedellere ilişkin 14 adet (dekont) tahsilat makbuzunun dosya içerisine sunulduğu, incelenen bu makbuz içeriklerinden, davalıya ait kredi borcunun bir bölümünün davacı tarafından kefil sıfatıyla ödendiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan, Dairemizin yerleşik içtihatlarında da vurgulandığı üzere, makbuz asıllarının davacının elinde bulunması bile tek başına bunların davacı tarafça ödendiğine karine teşkil etmekte olup; davalı tarafça, davacı elinde bulunan makbuzlardaki bedellerin kendisi tarafından ödediğini ise yasal delillerle kanıtlayamamıştır. O halde davacının, BK. 496. maddesi hükümleri uyarınca kefalet ilişkisi kapsamında dava dışı alacaklı bankaya ödeme yaptığı sabit olup, yapılan ödeme nispetinde davalıya rücu imkânının bulunduğunun kabulü ile bu yönde yapılacak hesaplama sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 16.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.