MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, davalının avukatlığını üstlenerek davalı ile ücret sözleşmeleri imzaladıklarını, davalının bürosuna gelerek izinsiz evrakları alması ve çalışanını darp etmesi nedeniyle haklı olarak istifa ettiğini, buna ilişkin ceza davasının devam ettiğini, ücret sözleşmelerine göre 10.175 TL alacağının doğduğunu, davalının yaptığı 3.950 TL ödemesinin mahsubu ile 6.225 TL vekalet ücreti alacağının kaldığını, bu alacağın tahsili için icra takibi yaptığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek ;fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla itirazın iptali ile icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı, davacı avukatın boşanma davasında ve velayetin nezi davasında duruşmalara katılmadığı gibi diğer dosyalarda da vekillik görevini gereği gibi yerine getirmediğini buna karşılık davacıya 3.950 TL ödeme yaptığını, davacının üstlendiği davalarda görevini iyi yerine getirmediğinden azlettiğini, bunu haber alan davacının istifa ederek vekillik görevini yerine getirmediğini kabul ettiğini savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece davanın kabulü ile; icra dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişen oranlarda yasal faiz uygulanmasına, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat Borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. Özen borcu ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” Şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” Hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir. Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, davalı müvekkilin 02.06.2008 tarihli azilnamesi ve bu azil işleminden bir gün sonra 03.06.2008 tarihli davacı avukatın istifası ile sonlandığı anlaşılmaktadır. Davalı savunmalarında davacı avukatın takip ettiği dosyalara gerekli özeni göstermediği, bir kısım dosyalarda duruşmalara katılmadığı, ... Aile Mahkemesinin 2008/165 esas sayılı dosyasında mahkemece verilen ara kararın gereğini süresinde yerine getirmemesi ve boşanma davasının yetkisiz mahkemede açılması nedeniyle davaların uzadığını, dosyaların gereği gibi takip edilmemesi sebebiyle haklı olarak azlettiğini savunmuş, davacı ise davalının bürosuna gelerek izinsiz evrakları alması ve çalışanını darp etmesi nedeniyle istifa ettiğini ileri sürmüştür. Mahkemece tarafların bu iddia ve savunmaları kapsamında azil ve istifanın haklı olup olmadığının değerlendirilebilmesi için öncelikle vekalet ilişkisine konu davacı avukatın takip ettiği tüm dosyaların eldeki dava dosyası içine celbi sağlanarak, davalının savunmasına konu azil sebebi olarak ileri sürdüğü hususlar hakkında ayrıntılı bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle sonucuna göre azlin ve istifanın haklı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu incelemeler sonucu azlin haksız olduğunun tespit edilmesi halinde taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin geçerli olduğu gözetilerek bu sözleşme hükümlerine göre hesaplama yapılmak suretiyle ve davacının kararı temyiz etmemesi nedeniyle davalı lehine oluşan usulü müktesep haklarda gözetilerek hüküm tesis edilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 2. bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 23/11/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.