Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 33950 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 10726 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İzmir 8. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 30/12/2013NUMARASI : 2013/199-2013/658Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, avukat olduğunu ve davalının birçok davasını vekil olarak takip ettiğini, davalının kendisini 29.8.2007 tarihli azilname ile haksız olarak azlettiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 45.000,00 TL vekalet ücreti alacağının azil tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı, davacı ile takip ettiği işlerle ilgili bürosunda görüştüğü sırada davacının masraf talep etmesi nedeniyle tartıştıklarını, davacının kendisine hakaretler ederek bürodan kovduğunu ve avukatlığını yapmak istemediğini de sözylediğini bunun üzerine haklı olarak davacıyı azlettiğini beyanla davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.Avukatın, vekil olarak borçları dava tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanununun 389 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur 2014/10726-33950İçinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” Hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Avukat bu durumda ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup, davacı ile davalı arasındaki vekalet ilişkisinin 29.08.2007 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, davacının kendisine hakaret ederek bürosundan kovduğunu, azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Mahkemece davanın kabulüne ilişkin verilen 12.3.2012 tarihli 2011/184 esas sayılı karar dairemizin 2.7.2012 tarihli 2012/13532 esas sayılı ilamı ile davalının tanıkları dinlenerek davalı savunmaları konusunda oluşan sonuca göre bir karar verilmesi yönünden bozulmuştur. Mahkemece dinlenen davalı tanıklarından T.. K.. olay günü davalıyı davacının bürosuna aracı ile bıraktığını, sonra arabada beklemeye başladığını, davalının davacının ofisinden çıktığında ağladığını, ofisin kapısından girdiğini bağrış çağrışları duyduğunda geri çıktığını ve davacının davalıyı kovduğunu öğrendiğini, diğer davalı K.. Y.. ise olay günü taraflar arasında masraf ödemesi konusunda uyuşmazlık çıktığını, davacının sinirlenerek ' siz avukatlığı benden iyi biliyorsanız kendi işinizi kendiniz takip edin ', 'defolun gidin, sizinle yeterince uğraştım' şeklinde davalıya yönelik sözler sarfettiğini duyduğunu açık ve net şekilde ifade etmiştir. Tanık ifadeleri birbirini doğrulamaktadır. Hal böyle olunca davacı avukatın üzerine aldıkları vekalet görevinin gereklerini tam ve sağlıklı olarak yerine getirmediği, davalıyı bürosundan kovduğu ve yukarıda anlatılan tanık ifadelerine göre davalının azilde haklı olduğunun kabulü gerekir. Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda, sonuçlanıp kesinleşen iş bulunmadığından mahkemece açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 03.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.