Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 31892 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 38625 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı(K.Davalı) avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, davalı avukatı 01/04/2010 tarihli vekaletname ile vekil tayin ettiğini ve ücret sözleşmesinin imzalandığını, kendisi tarafından açılan boşanma kararının tenfizi, müşterek çocuğun velayet davası ve müşterek çocuk için istenecek iştirak nafakası yönünden 6.500,00.-TL vekalet ücreti üzerinden anlaşmaya varıldığını, ücretin 1.000,00.-TL'sinin tenfize ilişkin dava, 5.500,00.-TL'sinin ise velayet ve nafaka davaları için verildiğini, açılan velayet davası sonucunda da çocuğun velayetinin tarafına tevdi edildiğini, ancak velayet davası açılırken davalı avukatın kendisine yanlış bilgi vererek, velayet davası kesinleşmeden nafaka davası açılamayacağını beyan ettiğini, aradan 1 yıllık süre geçmesine rağmen iştirak nafakası davasının açılmadığını, elinde bulunan belgeleri istediğini, davalı avukatın elinde bulunan belgeleri gönderdiğini, ancak hiç açmadığı bir dava için almış olduğu parayı iade etmekten kaçındığını, nafaka davası açılmadığından davalı avukatı azlettiğini, velayet davası kesinleşmemiş olmasına rağmen 01/11/2011 tarihinde ... Aile Mahkemesi'nde 2011/1062 Esas sayılı iştirak nafakası davasını açtığını ve 500,00.-TL nafakaya hükmedildiğini, buna göre, davalının kusuru nedeniyle 16 ay boyunca nafaka alamadığından 8.000,00.-TL zarara uğradığını, 2.750,00.-TL nafaka davası için verilmiş ücretin de davalı tarafından iade edilmediğini ileri sürerek bu alacakların tahsili ile 3.000,00.-TL manevi tazminatın davalıdan yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, birleşen davanın da reddini dilemiştir.Davalı, davanın reddini dilemiş, aynı mahkemenin 2012/420 esas sayılı dosyası ile açmış olduğu ve iş bu dava ile birleşen davasında ise, vekil olarak üstlendiği davalardan bir kısmının sözleşmeye dayalı, bir kısmının ise sözleşme dışı olduğunu, .... Aile Mahkemesi'nin 2010/595 Esas sayılı dosyası ile .... Aile Mahkemesi'nin 2010/691 Esas sayılı dosyasının takibi nedeniyle hak ettiği vekalet ücretinin kendisine ödenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 2.000,00.-TL alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.Mahkemece, asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı tarafça temyiz edilmiştir.1-Dava, taraflar arasındaki vekalet sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, davacı taraf ,davalının kusuru nedeniyle 16 ay boyunca nafaka alamadığından 8.000,00.-TL zarara uğradığını, 2.750,00. TL nafaka davası için verilmiş ücretin de davalı tarafından iade edilmediğini, manevi açıdan zarara uğradığı iddiasıyla 3.000,00.-TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiş, davalı avukat ise birleşen dava ile ödenmeyen vekalet ücreti alacaklarının tahsili istemiyle eldeki davaları açmışlardır. Avukatın, vekil olarak borçları Türk Borçlar Kanunu'nun 505. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 389.) ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, vekil, adı geçen kanunun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Avukatlık Kanunu'nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir. Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa;davalı avukatın davacıya hukuki yardımlarda bulunduğu, vekalet ilişkisinin 05.12.2011 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı taraf davalının görevini yerine getirmediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur. Bilirkişi raporunda, davacının iddiasını kanıtlayamadığı bu nedenle azlin haksız olduğu şeklinde görüş bildirmiş, mahkemece de rapor doğrultusunda hüküm kurulmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre taraf talepleri hakkında karar verilebilecektir. Taraflar arasında düzenlenen avukatlık ücret sözleşmesinde işin konusunun yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi, velayet ve nafaka davası olduğu, avukata bu işlerle ilgili 6.500, TL ödeneceği açıkça kararlaştırılmış olup belirlenen ücretin ödendiği konusunda taraflar arasında bir ihtilaf yoktur. Davacı, 22.03.2011 tarihli belge ile avukata nafaka davasını açmaması yönünde talimat vermiş ve daha sonra yine gönderdiği ihtar ile nafaka davası için ödenen ücretin iadesini istemiş, 05/12/2011 tarihinde ise davacıyı azletmiştir. Toplanan deliller ve dosya kapsamına göre davalının velayet davasıyla birlikte mahkemeden tedbir nafakası talebinde bulunmadığı gibi vekalet verildikten sonra uzun bir süre geçmesine rağmen ayrı bir nafaka davası açmadığı bu nedenle davacının avukata nafaka davasını açmaması talimatını vererek haklı olarak azlettiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla asıl dava ve birleşen davada, davacı taleplerinin haklı azil kapsamında değerlendirilerek, gerektiğinde uzman bilirkişi heyeti marifetiyle taraf ve yargı denetimine esas olacak şekilde rapor tanzimi sağlanarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken haksız azilden dolayı asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenle tarafların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 04.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.