Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2931 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 26614 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, 12.2.2009 günü davalı hastanede,diğer davalı doktor tarafından bilateral nazal polibektomi ameliyatı olduğunu, ameliyat sonrası görme kaybı başladığını, dava dışı Ege Üniversitesi Hastanesine sevki yapılarak ameliyat ve tedavisinin yapıldığını ancak görme kaybını engellenemediğini, uzun süren bu tedavi nedeniyle iş ve aile yaşantısında sıkıntılar yaşadığını, eşinden boşandığını, psikolojik tedavi gördüğünü, ameliyatı için yeterli özenin gösterilmediğini bildirerek 25.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar, davanın reddini dilemiştir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, 19.2.2009 günü davalı hastanede, diğer davalı doktor tarafından bilateral nazal polibektomi ameliyatı olduğunu, ameliyat sonrası görme kaybı başladığını, dava dışı Ege Üniversitesi Hastanesine sevki yapılarak ameliyat ve tedavisinin yapıldığını ancak görme kaybını engellenemediğini, uzun süren bu tedavi nedeniyle iş ve aile yaşantısında sıkıntılar yaşadığını, eşinden boşandığını, psikolojik tedavi gördüğünü, ameliyatı için yeterli özenin gösterilmediğini bildirerek manevi tazminat talepli olarak eldeki davasını açmıştır. Davalılar, davacı görülen görme kaybının bu tür ameliyatlarda görülebilen komplikasyonlardan olduğunu,dava dışı üniversite hastanesine sevki yapılarak orada tedavisinin tamamlandığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, Adli Tıp Kurumundan bilirkişi raporu aldırılmış, davacıda ameliyat sonrası gelişen görme kaybının bu tür ameliyatların komplikasyonlarından olduğu, sevkedildiği üniversite hastanesinde tedavisinin yapıldığı, sonuç olarak sağ gözde 3/10 görme kaybı ile optik atrofi ve dışa bakış kısıtlılığı kusurunun kaldığı, davalılara atfedilecek kusur bulunmadığı ifade edilmiştir. Mahkemece bu bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmiştir. Davacı, Adli Tıp Kurumu raporuna itiraz dilekçesinde, raporun dava konusu olayı yeterince aydınlatmadığı, davalıların ameliyatı yaparken özen borcuna uygun davranmadığı, bu ameliyatın riskleri konusunda yeterli aydınlatma yapılmadığı, yapılsaydı daha donanımlı bir hastanede ameliyat olmayı tercih edebileceğini ayrıca gözünde meydana gelen sorunun komplikasyon sayılsa bile bu komplikasyonun derhal giderilmesi için yeterli önlemlerin alınmadığı, sevkte dahi geç kalındığını bildirerek Adli Tıp Kurumu raporunun yetersiz olduğunu bildirmiştir. Dosyaya ibraz edilen aydınlatılmış onam formlarında, 19.2.2009 günlü formun ücretlere ilişkin olduğu, hasta yatış kağıdında ise ilgili doktorun tüm cerrahi ve tıbbi işlemlerine müsaade ettiğini, diğer formda ise anestezi alacak olması nedeniyle onay verdiği yazılıdır. Bahsedilen bu formlar, davacıya yapılan ameliyatın niteliği, karşılaşılması muhtemel riskler konusunda davacıya gerekli bilginin verildiğini gösterir nitelikte değildir. Davacıya bu ameliyat konusunda yeterli bilgi verildiğini ispat yükü davalı taraftadır. Yine, 19.2.2009 tarihinde yapılan ameliyat sonrası 20.2.2009 tarihinde davacının gözündeki kanlanma nedeniyle göz doktorundan konsültasyon alınarak Ege Üniversitesi Hastanesine sevkine karar verilmiş ancak davalı tanığının beyanına o gün randevu alınamadığı araya hafta sonu girmesi nedeniyle pazartesi günü 23.2.2009 tarihinde sevkinin fiilen gerçekleştirildiği bilahare burada ameliyat olduğu, bu süre zarfında davalı hastanede bekletildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.(BK 386-390) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören Vekil özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa, mahkemece Adli Tıp Kurumu raporu esas alınarak hüküm verilmiş ise de, ameliyat öncesi karşılaşılabilecek riskler konusunda hastanın aydınlatılma borcunun yerine getirilip getirilmediği, ameliyat sonrası şikayetlerinin değerlendirilmesi ve derhal müdahale edilmesinin gerekliliği yönünden davalıların yeterli özen ve dikkati gösterip göstermediği, sevk işleminde geç kalınıp kalınmadığı, bu durumun davacının mevcut durumunu ağırlaştırıp ağırlaştırmadığı konusunda yeterli açıklamayı içermemektedir. Bu nedenle mahkemece, üniversitelerin tıp fakültelerinde görevli konusunda uzman öğretim görevlilerinden oluşturulacak bilirkişi heyetinden taraf ve yargı denetimine elverişli rapor aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 27,70 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/02/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.