Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 27512 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 27265 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Antalya 6. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 19/04/2013NUMARASI : 2008/357-2013/234Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün taraflar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekilleri avukat E..D..ı, avukat S.. F. G. ve avukat Y.. K.. ile davacı vekili avukat N..Ç..'in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, Antalya barosuna kayıtlı bulunan davalı avukatın, Gazipaşa Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen tapu iptal ve tescil davasında kendisini vekil sıfatı ile temsil ettiğini, davalı avukatın davanın takibinde gerekli özeni göstermediği için üç kez işlemden kaldırılması sonucu açılmamış sayılmasına karar verildiğini, davalının ihmali sebebiyle anılan davanın 10 yıllık sürenin geçmesi nedeniyle tekrar açılmasının mümkün bulunmadığını ileri sürerek uğradığı zarara karşılık şimdilik 10.000,00 YTL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 01.02.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 220.718.00-TL’ye çıkarmıştır.Davalı, davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 29.04.2008 tarih, 2008/114 Esas, 2008/5810 Karar sayılı ilamı ile ”Mahkemece, her ne kadar son iki işlemden kaldırmanın davalı avukat tarafından yapılmış ise de davacının da davaları takip yetkisi olduğunu yine takip edilen davanın davacı lehine hüküm verileceğine dair delil ve belge Bulunmadığını ve emsal karar ibraz edilmediği ileri sürülerek davanın reddine karar verilmiş ise de; davayı takip yetkisi verilen davalı avukatın davayı takip etmeyerek açılmamış sayılmasına neden olması, almış olduğu işte BK.nun 390 ve Avukatlık Yasasının 34. maddeleri gereği gerekli özeni göstermediği ve kusurlu olduğunu göstermektedir. Bu durumda davalı avukatın kusuru nedeniyle doğmuş bir davacı zararı varsa bu zarardan sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Öyle olunca davalı avukatın görevini gerekli ihtimamı ve özeni göstermeyerek davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi nedeniyle davacı yönünden bir hak kaybı ve zarar doğup doğmadığı hususunda davacıdan açıklama istenilip, delilleri toplanarak şayet dava işlemden kaldırılmasa idi davacı lehine sonuçlanıp sonuçlanmayacağı değerlendirilerek gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yaptırılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirir” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabul kısmen reddine, 150.000,00-TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Davacı, bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında, 01.02.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile davadaki talebini arttırarak toplam 220.718-TL’nin davalıdan tahsilini istemiş ve mahkemece ıslah edilen talep esas alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Oysa ki, HUMK’nun 83. maddesi ve 4.2.1948 tarih, 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu nedenle davacının ıslahtan önceki talepleri dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde ıslah talebi dikkate alınarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. 3-Davacının temyiz itirazlarının incelenmesinde; Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389 (Yeni BK.502 maddesi ve devamı) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekle yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin Yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Hal böyle olunca davalı avukatın müvekkili davacıya verdiği zararın tamamından sorumlu tutulması gerekirken mahkemece yanlış değerlendirme ve yazılı gerekçe ile kusur indirimi yapılması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.4-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davalı lehine, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davacı lehine BOZULMASINA, (4) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı alınarak birbirlerine ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 18.9.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.