Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 27247 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 6614 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Tüketici MahkemesiTaraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı-... avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, davalıların...nın .... ilçesinde birlikte inşa etmeyi üstlenerek satışa sundukları Kombi Tatil kentinden devremülk satın aldığını, toplam 669,00 TL ödediğini, fazlaya dair hakkını saklı tutarak 7500,00 TL tazminatın 10.12.1997 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında davasını ıslah etmiştir.Davalı belediye davanın reddini savunmuş, diğer davalı....... ise şirketleri açısından davanın reddini Belediye açısından davanın kabulünü dilemiştir.Mahkemece davanın kabulüne, 12897,06 TL’nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalılardan müştereken müteselsilen tahsiliyle davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm davalı Belediye tarafından temyiz edilmiştir.1-Davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Dava devre mülk sözleşmesinden doğan tazminat istemine dayanmaktadır. Davacı davalıların ortaklaşa düzenledikleri .....projesi kapsamında satın aldığı devre mülkün teslim edilmemesi nedeniyle ödediği bedelin tazmin edilmesini istemiş, mahkemece, davacının ödeme belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu bir adet devre mülke ödenen bedelin sebepsiz zenginleşme ve denkleştirici adalet ilkeleri gereğince dava tarihinde ulaştığı değer tespit edilerek dava kabul edilmiştir.Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta, belediyenin maliki bulunduğu taşınmazın diğer davalı şirkete devri sağlandıktan sonra inşaata başlayan davalı şirketin davacılara adi yazılı sözleşmelerle devre mülk satışının geçerli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının talep ettiği alacağın taşınmazın ifasının imkânsız hale geldiği tarihteki rayiç değerinin mi, yoksa belirtilen tarihte denkleştirici adalet ilkesi uyarınca belirlenecek değerinin mi olduğu, eş deyişle sözleşmeden kaynaklanan bir borcun ifası ile sebepsiz zenginleşmenin iadesi taleplerinin yarışıp yarışmayacağı noktasında toplanmaktadır.Dava konusu devre mülkün yapılacağı arsa davalı Belediye tarafından diğer davalı şirkete devredilmiş şirket ise, arsayı teslim aldıktan sonra müteahhit sıfatıyla inşaata başlayarak adi yazılı sözleşmelerle devre mülk halinde davacılara satmıştır. Yapılan bu temlikler resmi şekilde yapılmasa da alacağın temliki hükümlerine göre geçerlidir. Dairemizin "...." olarak bilinen emsal kararlarında bu tür yapılan temlikler geçerli kabul edilerek menfi zarar kapsamında devre mülkün rayiç değerine hükmedilen dosyalar onanmıştır. Bu nedenle geçerli sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle davacı, satış bedelini ödediğini ispat etmek koşuluyla taşınmazın ifasının imkânsız hale geldiği tarihteki A grubu için saptanan 7500 TL rayiç değerini isteyebilir. Öte yandan 4077 sayılı kanunun 3/c maddesinde "mal" kavramı içine “tatil amaçlı taşınmaz mallar” da girmiş olmakla devre mülk hakkı da tıpkı devre tatil hakkı gibi tüketici işlemlerinin konusu haline gelmiştir. Her ne kadar Dairemizin 29.12.2004 gün ve 2004/12111 Esas 2004/19172 sayılı kararında kabul edilen "Devre mülk hakkı Kat Mülkiyeti Kanununda düzenlenen taşınmazın müşterek mülkiyet payına bağlı ve onun aynına taalluk eden bir hak olduğu, resmi şekilde yapılması gerektiği, uyuşmazlığın tüketici mahkemelerinde bakılması için geçerli bir sözleşme olması, taraflar arasında 4077 Sayılı Yasadan kaynaklanan bir uyuşmazlık olmadığı, bu durumda B.K.’nun genel hükümlerine göre, uyuşmazlığın çözümünün gerektiği belirtilmiş" ise de bu görüş Dairemizce terk edilmiş olup artık devre mülk sözleşmelerinin tecrübe ve muayene kaydıyla yapılan bir satış türü, işyeri dışında imzalandığı takdirde TKHKnın 8. ve 9. maddelerine göre de kapıdan satış niteliğinde olduğu kuşkusuzdur. Bu tür satımlarda tüketiciye tanınan cayma hakkı nedeniyle, tüketici malı teslim aldığı tarihten itibaren malı belli bir süre içinde hiçbir gerekçe göstermeden reddetmekte serbest olduğu, sözleşmenin niteliği gereği beğeni yapılıncaya kadar sözleşmenin askıda olduğu ve dolayısıyla geçersiz bir sözleşmeden cayılamayacağına göre kapıdan satış olarak düzenlenen sözleşmelerde cayma hakkı verilmesi karşısında yazılı yapılmak kaydıyla bu sözleşmelerin de geçerli olduğunun kabulü gerekmektedir. (Bk 13 HD 1.6.2012 gün 2012/10851esas 2012/14247karar )Somut olayda uyuşmazlığın devre mülkün davacıya satımına ilişkin sözleşmeden kaynaklandığı sabit olup; taraflar arasında imzalanan sözleşme de geçerli olduğuna göre sözleşme sorumluluğu ve dolayısıyla TKHK nu 30. maddesi delaletiyle TBK 112. maddesindeki borca aykırılık esaslarına göre davanın çözümü yerine sebepsiz zenginleşme hükümlerine gidilmesi mümkün değildir. Öncelikle belirtilmelidir ki borç ilişkilerini düzenleyen BK da borcun kaynakları sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme gösterilmiştir. Sözleşmeden doğan sorumluluk ile diğer sorumluluk sebeplerinin birlikte bulunması halinde hakların yarışması sözkonusu olur. Davacı dilekçesinde hangi sorumluluk nedenine dayandığını açıkça bildirmediği için hakim bununla bağlı değildir. Maddi olayları açıklamak tarafa, hukuki vasıflandırmayı yapmak ise hakime aittir. Hakim davaya uygulanacak hukuksal nedeni resen araştırıp uygulamakla mükelleftir. Uygulanacak kanun maddelerinin eksik ya da yanlış göstermesi önemli olmayıp bu konuda tarafların bildirdiği hukuki sebeple de bağlı değildir (HMKnun 33. maddesi). Bu durumda davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan TBK 60. maddesinde “Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.” düzenlemesine yer verilmiş ise de sözleşmeden doğan talebi ileri sürme imkanı varken sebepsiz zenginleşme gerçekleşmeyeceğinden bu şartlara göre inceleme yapılamaz. Başka deyişle sözleşmeden kaynaklanan bir borcun ifası ile sebepsiz zenginleşmenin iadesi taleplerinin yarışması mümkün görünmemektedir. Yukarda izah edildiği üzere davacı kendisine en uygun iade hakkı sağlayan sorumluluk sebebine dayanarak dava açmakta serbest ise de bir sorumluluk esası seçildiğinde faiz, zamanaşımı, ispat gibi konularda da o sorumluluk hukuku uygulanır. Örneğin 818 sayılı BK 96. maddesinde davalının kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe sözleşmenin ifa edilememesinden doğan zararlardan sorumlu olacağı hüküm altına alındığından davacı sadece zarar miktarını ispatla yükümlüdür. Bu nedenle bazı noktalarda bir sorumluluk esasına diğer noktalarda diğer sorumluluk esasına dayanılmasına kanun cevaz vermemiştir. Faile karşı hangi sorumluluk esasına dayanılıyorsa o esasın bütün hükümleri uygulanır (Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, 2008 güncellenmiş baskı, s. 702., Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. baskı, s. 807). Nitekim aynı ilkeler YHGK nun 06.01.1968 gün ve 1966/T-1728 K.6 sayılı, 09.02.2005 T. 2005/11-20 E. 34 karar sayılılarda benimsenmiş olup YHGK nin 14.03.2012 Tarih ve 2011/13-748 esas 2012/140 sayılı kararında; iktisap edilen değerin iade yükümü bir sözleşmeden kaynaklandığı takdirde sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmiştir. Son zamanlarda yeni doktrin ve içtihatlarda sözleşmenin ifasına ilişkin talep hakkında sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanmayacağı eğilimi hakim olup ifası imkansız hale gelen sözleşmeden kaynaklanan edimin tazmini sözleşme hükümleri doğrultusunda çözümlenmesi gerekmektedir. O halde davacının akdi bir ilişkiye dayanmasında kendisi yönünden yarar bulunduğu gözetilerek emsal dosyalarda rayiç değere yönelik bedel hükme esas alınarak davanın da bu ilke ve esaslara göre çözülmesi gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. SONUÇ: Birinci bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın belediye lehine BOZULMASINA, peşin alınan 27,70 TL harcın davalı-...'na iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/09/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.