MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı,....Nakil Hattı tesisi için 588.450 m2 ormanlık alanın 49 yıllığına davalı şirkete tahsis edildiğini, davalının 2007 yılı kullanım bedeli farkı, gecikme zammı ve KDV'ni ödemediğini belirterek 220.239.83TL asıl alacak, 46.252.13TL gecikme zammı ve 47.968.55TL KDV'nin, asıl alacağa 30.5.2008 tarihinden itibaren 6183 sayılı yasa uyarınca gecikme zammı uygulanarak tahsilini istemiştir. Davalı 22.3.2007 tarihli yönetmelik uyarınca deflater kat sayısı esas alınarak ödeme yaptıklarını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkeme, 21.04.2010 tarihli kararında, 24.03.2010 tarihli bilirkişi raporunu esas alarak, “davanın kabulü ile, 220.239,83TL kullanım bedeli, 46.252,13TL 30.05.2008 tarihine kadarki döneme ilişkin gecikme zammı ve 47.968,55TL % 18 KDV tutarından oluşan toplam 314.460,51TL'nin davalı ...'tan alınıp davacıya verilmesine ve 220.239,83TL kullanım bedeline 30.05.2008 tarihinden tahsil tarihine kadar 6183 Sayılı yasanın 51. maddesi uyarınca gecikme zammı uygulanmasına," karar vermiş; verilen kararın taraflarca temyizi üzerine dairemizin 26.4.2011 tarihli ilamı ile “1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.2-Taraflar arasında düzenlenen irtifak hakkı sözleşmesinin 7/a maddesinde bedelin nasıl belirleneceği hükme bağlanmış olup, 7/c maddesinde ise a ve b bentlerinde sözkonusu edilen masrafların yukarıda gösterilen zamanlarda ödenmediği takdirde kanuni faizleriyle birlikte ödeneceği belirtilmiştir. Hal böyle olunca mahkemece hüküm altına alınan asıl alacağa 6183 sayılı yasada belirtilen gecikme zammı değil yasal faiz uygulanması zorunludur. Diğer yandan davacı, davalıya gönderdiği 30.5.2008 tarihli yazı ile bedelin en geç 13.6.2008 tarihine kadar ödenmesini istemiş ise de, 30.5.2008 tarihli yazının davalıya tebliğine dair dosyada bilgi ve belge bulunmamaktadır. 30.5.2008 tarihli yazının 13.6.2008 tarihinden önce davalıya tebliğ edilmesi halinde davalının 13.6.2008 tarihinde temerrüde düştüğü, 13.6.2008 tarihinden sonra tebliğ edilmesi halinde tebliğ tarihinde, tebliğ edilememiş olması halinde ise davalının dava tarihinde temerrüde düştüğünün kabulü gerekir. Hal böyle olunca mahkemece, öncelikle 30.5.2008 tarihli yazının davalıya tebliğ tarihi araştırılmalı, bu suretle az yukarıda açıklanan şekilde davalının temerrüde düştüğü tarih belirlenmeli, belirlenecek temerrüd tarihinden itibaren de asıl alacağa yasal faiz uygulanmalıdır. Mahkemenin değinilen bu yönü gözardı ederek yazılı şekilde karar vermiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir." gerekçesiyle davalı lehine bozma kararı verilmiş; taraflar karar düzeltme talebinde bulunmuş, dairemizin 10.11.2011 tarihli ilamıyla “1-Davacı dava dilekçesinde 220.239.83 TL asıl alacak 46.252.13YTL gecikme zammı ve 47.968.55 YTL %18 KDV olmak üzere toplam 314.460.51 YTL’nın 6183 sayılı yasanın 51.maddesi gereği gecikme zammı ile tahsilini istemiştir.Davalı alacağa ve ferilere itiraz etmiştir. Mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak sonuca gidilmiştir. Ne var ki, Bilirkişiler dava konusu döneme ilişkin asıl alacağın 220.239.83 TL olduğunu bildirmişse de, davalı bir önceki yıl kullanım bedelinin 15.489.10 TL olduğunu savunmuştur. Bilirkişi 220.307.41 YTL’nın nasıl bulunduğunu taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli olarak açıklamamıştır. Şayet bu bedel taahhüt senedinin 7-a maddesi gereği komisyonca belirlenmişse bu belirlmenin yöntemine uygun olup olmadığı, idarenin kullanım bedelini belirleme hakkını kullanırken objektif iyi niyet kuralları içerisinde hareket edip etmediği irdelenmemiş soyut olarak idarenin bildirdiği 220.307.41 TL esas alınmıştır. Rapor bu haliyle denetime elverişli olmayıp bu rapor esas alınarak eksik inceleme ile hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı olup hüküm öncelikle bu nedenle bozulması gerekir ki bu husus gözardı edilerek yazılı gerekçe ile bozulduğu anlaşılıp davalının bu yöne ilişkin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.2-Yukarıda açıklanan bozma nedenine göre davacının tüm, davalının sair karar düzeltme taleplerinin bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir." gerekçesiyle, önceki bozma ilamının kaldırılarak, açıklanan nedenle hükmün bozulmasına, karar verilmiş; mahkemece bozmaya uyularak yeniden bilirkişi raporu alınmış ve 16.10.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre davanın reddine karar verilmiş, ancak bu kez de hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Eldeki dava, davalının ormanlık saha üzerinde yer alan enerji nakil hattı için verilen izinden doğan, davalının 2007 yılı kullanım bedeli farkı olan 220.239.83TL asıl alacak, 46.252.13TL gecikme zammı ve 47.968.55TL KDV'nin, asıl alacağa 30.5.2008 tarihinden itibaren 6183 sayılı yasa uyarınca uygulanacak gecikme zammı ile birlikte tahsiline yönelik açılmıştır. Mahkemece yargılama esnasında aldırılan 16.10.2012 tarihli bilirkişi raporuna atıf ile, kullanım bedellerinin hesaplanmasına ilişkin yönetmelik hükümlerinin gerçekleşen somut olayda uygulanmasının mümkün bulunmadığı, tahsis bedellerinin, dosyada mübrez 09.06.1976 tarihli taahhüt senedinin 7'inci maddesi uyarınca hesaplanması gerektiği, buna göre yapılan bilirkişi hesaplamasının hükme esas alındığı, 2007 yılı itibariyle, davalının, davacı tarafa arazi tahsis bedeli borcu bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, kullanım bedellerinin hesaplanmasına ilişkin yönetmelik hükümlerinin gerçekleşen somut olayda uygulanıp uygulanmayacağı, uygulanmayacak ise kullanım bedellerinin ne şekilde belirleneceğine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğine göre, yönetmelik hükümlerinin uygulanması için gerekli bulunan izin lehdarının talebi ile buna bağlı olarak yeni taahhüt senedi düzenlenmesi şartlarının somut olayda gerçekleşmediği, hal böyle olunca tahsis bedeline ilişkin hesaplamanın taraflar arasındaki 09.06.1976 tarihli taahhüt senedine göre belirlenmesi gerektiğine ilişkin mahkemenin kabulünde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.Ne var ki, 09.06.1976 tarihli taahhüt senedinin 7/a maddesinde, ilk 5 yıl için yıllık arazi tahsis bedeli belirlendikten sonra, sonraki yıllar için tahsis bedelinin gayrimenkul kira bedellerindeki artışlar esas alınarak tespit olunacağı belirtilmiştir. Oysa, hükme esas alınan 16.10.2012 tarihli bilirkişi raporu incelendiğinde, her ne kadar 5 yıllık hesaplamalar yapılmış ise de, 5 yılda bir yapılacak olan artışın yapılmadığı gözlemlenmiştir. Mahkemece tahsis bedelinin tespitine esas olmak üzere, taahhüt senedinde işaret edilen artış oranları ilgili yerlerden temin edilerek, yeniden yaptırılacak bilirkişi incelemesi neticesinde, dosyaya davacı tarafından sunulmuş olan 03.05.2002 tarihli “altıncı 5 yıllık arazi kullanma bedeli tutanağı” ve 21.09.2006 tarihli “yedinci 5 yıllık arazi kullanma bedeli tutanağı” başlıklı belgelerin de mahkemece değerlendirilmesi suretiyle, hasıl olacak sonuca göre hüküm tesisi gerekirken, eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. 2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Temyiz edilen kararın (1) no’lu bentte açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, (2) no’lu bent gereğince davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/09/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.