Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl dava ve davalının birleşen davasının kabulüne, davacı avukatın birleşen davasının reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Davacı, davalı kooperatife ait A... İlçesi A... adasındaki 1. derece doğal sit alanı içine alınan ve kesin inşaat yasağı getirilen 15 parça 269.145 metrekare alanındaki taşınmazların sit alanı dışına çıkarılması, inşaat yasağının kaldırılması, olmadığında kamulaştırılmasının temini için vekili olarak resmi mercilere başvurduğunu, davalar açtığını, iç hukuk yollarının tükendiğinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde dava açtığını, başvurunun kabul edilip, dosyanın incelenmek için beklediğini, ancak 09.08.2005 tarihinde haksız olarak azil edildiğini bildirip ücretinin tespiti ile fazlası saklı 20.000 YTL'nin faizi ile tahsilini, birleşen davası ile aralarındaki "hukuki danışmanlık" sözleşmesinin süresinde fesih edilmediğinden 01.01.2004 tarihinden itibaren 1 yıl uzadığını bildirip, 2004 yılı ücreti 6.645 YTL'nin faizi ile tahsilini istemiştir. Davalı, azlin haklı olduğunu, davacının aldığı avansın hesabını istemelerine rağmen vermediği gibi, daha fazla avans istediğini ve meslek kurallarına aykırı davranıp, güvenleri sarsıldığından azlettiklerini bildirip, asıl ve birleşen davanın reddini savunmuş, açtıkları birleşen davaları ile de hesabı verilmeyen 10.000 YTL avansın faizi ile tahsilini istemiştir. Davacı, hakkında açılıp, birleşen davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, azlin haksız olduğu gerekçesi ile asıl davanın ve davalının birleşen davasının kabulüne, davacı avukatın birleşen davasının reddine karar verilmiş; hüküm, her iki tarafça temyiz edilmiştir. 1- Davacı avukatın, davalının vekili olarak davalıya ait 25 parça 269.145 m2 alanlı taşınmazlarının sit alanı dışına çıkarılması işini üstlendiği, aralarında birisi tarihsiz diğeri 29.07.2004 tarihli avukatlık ücret sözleşmeleri imzalandığı, davacının üstlendiği işi sonuçlandırmak için uğraşlar verip davalar açtığı ve iç hukuk yollarını tükettikten sonra da 22.09.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuruda bulunduğu, yapılan bu başvurunun sonuçlanmadığı, davacıya davalı vekil eden tarafından dosyada örneği olan 03.08.2004 tediye fişinden ve davacının davalıya yazdığı 14.04.2005 tarihli yazı örneği ve yine davacının 28.11.2005 tarihli layihasından 10.000 YTL/nin ödendiği, daha sonra davalı tarafından davacının 09.08.2005 tarihinde noterden gönderilen azilna-me ile azil edildiği hususu tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı, azlin haksız olduğu iddiası ile hakettiği ücretin belirlenip, şimdilik 20.000 YTL'nin tahsilini istemekte, davalı, azlin haklı olduğunu, davacının ücrete hak kazanmadığını bildirip, ödediği avansın tahsilini birleşen davası ile istemektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için öncelikle azlin haklı olup olmadığı ile, davacının ücrete hak kazanıp kazanmadığı, ödenen paranın avans mı, ücret mi olduğu hususlarının belirlenmesi gereklidir. Vekil, üstlendiği işi BK'nın 389, 390, 392. maddeleri hükmüne göre, vekil edenin talimatı doğrultusunda iyi bir surette, hüsnüniyetle ve özenle ifa etmekle yükümlü olduğu gibi, vekil edenin talebi üzerine yapmış olduğu işin hesabını vermekle yükümlüdür. Azlin haklı olup olmadığının belirlenmesi için, taraflar arasındaki ücret sözleşmesinin ve gelişen olayları gösteren belgelerin incelenmesi gerekir. Taraflar arasında önce yapıldığı anlaşılan tarihsiz ücret sözleşmesinde özetle "sit kararı alınan kooperatif arsaları için açılacak davalar sonucunda hükmedilecek bedelin %10'unun dava hitamında ücret olarak ödeneceği, giderler için 500.000.000 TL avans ödeneceği", 29.07.2004 tarihli ücret sözleşmesinde yine özetle "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde kooperatif taşınmazları için açılan davanın kooperatif lehine sonuçlanması halinde, dava değerinin %5'inin ücret olarak, paranın veya taşınmazların kooperatifin zilyetliğine geçmesinden sonra ödeneceği, avukata yapılan ödemelerin dava avansı olduğu, dava sona erdiğinde avukat tarafından defaten kapatılacağı" belirtilmiştir. Her iki sözleşme içeriğinden, davacı avukatın ücretinin dava sonucu ödeneceği, davacıya davalı tarafından ödenen 10.000 YTL'nin masraf avansı olarak ödendiği hususu açık ve net olarak anlaşılmaktadır. Bunun böyle olduğu davacının davalıya yazdığı 06.10.2003, 16.10.2003, 15.03.2004, 11.03.2005 tarihli yazıları ile, yaptığı harcamalar ve emeğine karşılık ödeme yapılmasını istemesinden de anlaşılmaktadır. Sözleşmede davacının ücretine karşılık peşinen ve aralıklarla bir ödeme yapılacağına dair açıklık bulunmamaktadır. Öyle olunca yapılan ödemenin masraflara karşılık avans olduğunun kabulü de zorunludur. Davacının sözleşme şartlarına aykırı olarak devamlı avans ve ödeme istemesi üzerine, davalının 12.04.2005 ve 21.04.2005 tarihli noter aracılığı ile gönderilen ihtarlara rağmen aldığı avansın hesabını vermemesi karşısında, davacı avukatı 09.08.2005 tarihinde azil etmesi haklı sebebe dayanmakta ve davacı, azil edilmesine kusurlu, haksız tutum ve davranışlarıyla neden olmuştur. Azil her ne kadar haklı ise de, davacının üstlendiği işi azil tarihine kadar davalı vekil eden lehine takip edip getirdiği, davalının, davacının azil tarihine kadarki emek ve mesleki bilgisinden yararlandığı, davacının davranışı nedeniyle davalının herhangi bir zarara uğramadığı da anlaşıldığından, davacı sözleşmeye göre ücret isteyemez ise de, HGK'nın 1987/3-186 E, 957 K sayılı ilamında belirtildiği gibi, davacının sarfettiği emeği, mesaisi, üstlendiği işi getirdiği durumu nazara alınarak uygun bir ücretin takdir ve tayin edilmesi hakkaniyete uygun olacaktır. Öte yandan, davacı avukatın aldığı avans nedeniyle davalı vekil edenine ve mahkemeye belge ibraz edip, hesap vermemiş ise de, davalı adına üstlendiği işi sonuçlandırmak için iç hukuk yollarını tüketerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuruda bulunduğuna göre, birtakım masraflar yaptığının kabulü de zorunludur. Öyle ise, davacının yapması zorunlu olan masrafların da araştırılıp, belirlenerek aldığı avanstan düşülmesi gerekir. Mahkemece yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davacının talep edebileceği avukatlık ücreti ve yaptığı masraflar belirlenip, sonucuna uygun olarak davacı avukatın ve davalı vekil edenin birleşen davası hakkında karar verilmesi gerekirken, yetersiz ve çelişkili bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2- Taraflar arasında 01.01.2002 tarihinde düzenlenen "Hukuki Danışmanlık Sözleşmesi" ile davacı avukat, davalıya hukuki konularda danışmanlık hizmeti vermeyi, davalı da her ay belli bir ücret ödemeyi üstlenmişlerdir. Sözleşmenin 8. maddesinde süresinin bir yıl olup, taraflar süre sona ermeden 30 gün önce yazılı olarak feshi ihbarda bulunmadıkları takdirde, sözleşmenin aynı süre için yenilenmiş sayılacağını da taraflar kararlaştırmışlardır. Sözleşme gereği 2002, 2003 yıllarında tarafların edimlerini yerine getirdikleri konusu tartışmasızdır. Davalı vekil eden 31.12.2003 tarihli yazı ile aralarındaki "hukuki danışmanlık sözleşmesini" fesih ettiğini davalıya bildirmiş ise de, bu fesih sözleşmede belirtilen feshi ihbar süresine uygun olarak yapılmamıştır. Dolayısı ile taraflar arasındaki hukuki danışmanlık sözleşmesi 2004 yılı içinde yenilenmiştir. Ne var ki, vekalet sözleşmeleri karşılıklı güvene dayanan bir sözleşme olup, güven sözleşmenin en önemli bir özelliğini teşkil eder. Bu nedenle taraflardan her biri sözleşmeyi her zaman için fesih edebilir. Yani vekaletten istifa ve azil BK'nın 396/1. maddesi gereği her zaman için mümkündür. Ne var ki, azil haksız ise, davacı kalan süre sonuna kadarki ücretin tamamına hak kazanır. Davalı kooperatifin feshi ihbar süresine uymadan sözleşmeyi fesih etmesi, haksız fesih ve azil niteliğindedir. Bu nedenle davacı, 2004 yılı ücretinin tamamını bir önceki yıl ücretine göre istemeye hak kazanmıştır. Ancak BK'nın 390 ve 325. maddeleri uyarınca davacının işi yapmadığından dolayı tasarruf ettiği, yahut diğer bir iş ile kazandığı ve kazanmaktan kasten feragat ettiği şeylerin ücretinden indirilmesi gerekir. O halde mahkemece uzman bilirkişi aracılığı ile inceleme yaptırılmalı, BK'nın 325. maddesi hükmü gereğince davacı avukatın ücretinden indirilmesi gereken miktar saptanarak, sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. S o n u ç: 1. bent gereği asıl davanın taraflar yararına, davalının birleşen davasının davacı (birleşen dava davalısı) yararına, 2. bent gereği davacının birleşen davasının davacı yararına (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde taraflara iadesine, 14.01.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.