MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, davalı site yönetiminin 2011 Eylül ayında açtığı kömür ihalesine katıldığını ve 24.09.2011 tarihli yönetim kurulu kararı ile site için gerekli kömürün kendisinden alınmasına karar verildiğini, bunun üzerine davalı ile aralarında 30/09/2011 tarihli kömür satış sözleşmesinin imzalandığını, davalının 28/10/2011 tarihinden başlamak üzere Mart 2012 tarihine kadar her ayın 28. günü taksitler halinde ödeme yapmayı taahhüt ettiğini, kömürleri teslim edilmesine karşın davalının kömür bedellerini ödememesi nedeniyle davalı hakkında başlattığı icra takibinin davalının itirazı ile durduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile ... 20. İcra Müdürlüğünün 2012/15242 sayılı takip dosyasında davalının itirazının kısmen iptali ile 91.695,50 TL asıl alacak üzerinden takibin devamına, işlemiş faize yönelik talebin reddine, yasal koşulları oluşmadığından tazminata yer olmadığına karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-İİK’nın 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra-inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada borçlunun kötüniyetli itiraz etmiş bulunması yasal koşullardan değildir. İnkâr tazminatı, aleyhinde yapılan icra kovuşturmasına itiraz edip duran ve işin itirazla çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan ayrı, alacağın likit ve belli olması gerekir. Daha geniş bir açıklama ile borçlu tarafından alacağın gerçek miktarı belli, sabit ve belirlenmek için bütün unsurlar bilinmesi mümkün nitelikle olması yeterlidir. Borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir. Açıklanan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek konumda bulunması nedeniyle alacağın likit ve muayyen nitelikte olduğunun kabulü ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekir. Mahkemece, davacının bu istemi hakkında kabul kararı verilmesi gerekirken, aksi düşünce ile şartları oluşmadığı gerekçesiyle tazminat talebinin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, usulün 438/7. maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, iki numaralı bent uyarınca mahkeme kararının hüküm bölümünün 4. fıkrasında yer alan “Yasal koşullar oluşmadığından tazminata yer olmadığına” cümlesinin hükümden çıkarılarak, yerine "Davacı lehine hüküm altına alınan asıl alacak üzerinden % 20 icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine” cümlesinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan 27,70 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.