MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, 21.2.2005 tarihli vekaletname ile davalının avukatı olarak görev yaptığını, davalıya vekaleten .... İcra Müdürlüğünün 2009/1216 ve 1218 esas sayılı icra takiplerini başlattığını, vekalet görevini gereği gibi yerine getirmesine rağmen, davalı tarafından 16.6.2010 tarihli ihtarla haksız olarak azledildiğini, vekalet ücretlerinin ise ödenmediğini, alacağının tahsili için başlattığı icra takibine de itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davacı ile vekalet ilişkisinin iş bu davada belirtilen iki adet icra dosyası ile sınırlı olmadığını, davacının kendisine vekaleten ayrıca .... İcra Müdürlüğünün 2009/1203, 1215, 1217 esas sayılı dosyalarını da takip ettiğini, 2009/1203 esas sayılı dosyada, dosya borçlusundan yapmış olduğu kısmi tahsilatı kendisine bildirmediğini, toplam 15.000 TL’lik tahsilatın 10.000 TL’lik kısmını 4 ay sonra ödediğini, 5.000 TL’yi ise uhdesinde tuttuğunu, kısmi tahsilattan alacağını fazlasıyla aldıktan sonra dosyayı takipsiz bıraktığını, ayrıca 2009/1216 ve 2009/1215 esas sayılı dosyalarını da takipsiz bıraktığını, davacıyı haklı olarak azlettiğini savunarak, davanın reddini, %40 icra inkar tazminatının tahsilini istemiştir. Mahkemece, “alınan bilirkişi raporu gereğince davacının haklı olarak azledildiği, ancak davacının vekalet ilişkisi kapsamında harcadığı emeğinin karşılığının ödenmesi gerektiği” kabul edilerek, takibe yapılan itirazın 5.947,84 TL yönünden iptali ile, bu miktar üzerinden takibin devamına, inkar tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiş, hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir. 1-Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanunu’nun 389 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanun’un 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” Şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” Hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasındaki 21.2.2005 tarihli vekaletname ile başlayan vekalet ilişkisinin, 16.6.2010 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, vekalet görevini özenle ve sadakatle yerine getirmeyen davacının haklı olarak azledildiğinin kabulü gerekir. Az yukarda da belirtildiği üzere haklı azil halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü olmadığından, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. O halde mahkemece açıklanan hususlar göz ardı edilerek, azil tarihinde sonuçlanmayıp henüz derdest olan işler nedeniyle “avukatın harcadığı emeğin karşılığının ödenmesi gerektiği” belirtilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. 2-Bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir. SONUÇ : 1. Bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 2. Bent gereğince tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, aşağıda dökümü yazılı 3,40 TL harcın davacıdan alınmasına, peşin alınan 102,00 TL harcın davalıya iadesine, 18/05/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.