Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14134 - Karar Yıl 2004 / Esas No : 4841 - Esas Yıl 2004





Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.Davacı, davalıdan 7 nolu parseldeki taşınmazı 10.6.1996 tarihinde resmi kayıtla satın aldığını, üzerine ev yaptığını, ancak kadastro mahkemesince bu taşınmazın dava dışı Ahmet adına tesciline karar verildiğini, ayrıca yapılan ev için müdahalesinin men'i ile, kal'e karar verildiğini, zarara uğradığını ileri sürerek, ev için yapılan masraf, vergi vs.nin toplamı 10.281.563.400 TL. ile 10.000.00.000 TL. manevi tazminatın ödetilmesini istemiştir.Davalı, davacının taşınmazı, ihtilaflı olduğunu bilerek satın aldığını, iyi niyet iddiasında bulunamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.Mahkemece, her ne kadar tapu kaydında alım satım tarihi itibariyle ihtiyati tedbir veya nizalı olduğuna dair şerh yoksa da, davacının taşınmazla ilgili ihtilafı bildiğinin tanıklarca ifade edildiği, davacının ayrıca beklenen özen ve dikkati göstermesi gerektiği açıklanarak davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, satım aklinden kaynaklanan, zapta karşı tekeffül hükümlerine ilişkindir. Davacının, davalıdan 463 nolu parselde özel parselasyon sonucu oluşan 53 nolu parseli, tapuda kayden 10.6.1996 tarihinde satın aldığı, ancak taşınmazın kadastro mahkemesinde görülen dava sonucu dava dışı Ahmet adına tesciline karar verilerek zapt olunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Açılan tapu iptal ve tescil davası sonucu taşınmazın mülkiyet hakkını kaybeden davacı BK.nun 217. maddesi delaletiyle zapta karşı tekeffül ve haksız iktisap kurallarına göre davalı satıcıdan zararlarını ve ödediği bedeli talep edebilir. Davacının satın alması sırasında tapu kaydında aynının uyuşmazlığa konu olduğu konusunda herhangi bir sınırlama bulunmaması karşısında, alıcı olan davacının TMK.nun 1020. maddesi gereğince iyiniyetli olduğunun kabulü zorunludur. BK.nun 189. maddesi, satılan şeyin 3. bir şahıs tarafından satım akdi zamanında mevcut bir hak sebebi ile tamamen veya kısmen zapt edilmesinden satıcıyı alıcıya karşı sorumlu tutmaktadır. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise, "alıcı zapıt tehlikesinden satımın inikadı zamanında haberdar ise satıcı tahsisen iltizam ettiği kefalet dolayısıyla mesul olur" hükmü getirilmiştir. Kaldı ki, uyuşmazlıkta, satıcı konumundaki davalının satım akdinin inikadından önce kendisi hakkında açılan men'i müdahale ve kal davasından alıcıyı haberdar etmemesi BK.nun 189/son maddesinin uygulanmasını zorunlu kılar. Nevar ki, bu hususlar gözetilmeden mahkemece dinlenen şahit beyanlarına göre davacının akdin inikadından önce 3. kişinin zapıt tehlikesini bildiğinin kabulü mümkün değildir. Zapta karşı tekeffül hükümlerini düzenleyen BK.nun 192. maddesi de, taşınmazın tamamen zaptı halinde, satımın münfesih addolunacağı ve alıcının, satıcıdan aynı maddenin 1, 2, 3 ve 4. bentlerinde yazılı zararları isteyebileceğini, hükme bağlamıştır. Bu bentlerde hükme bağlanan zarar ve ziyanlarda, satıcının kusurlu olmasını gerektirmez. Satıcı, her halükarda bu bentlerdeki zarar ve ziyandan sorumludur. Ancak anılan maddenin son fıkrasına göre, satıcı kendisine kusur isnat edilemeyeceğini ispatlamadıkça, satılanın zaptından kaynaklanan her türlü zarardan da sorumludur. Mahkemece, yasanın bu hükümleri nazara alınarak bir karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın, davacı yararına (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 375.000.000 lira duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 11.10.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.