Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1391 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 44232 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARAR Davacı, davalı ile 01.01.2009-31.12.2010 tarihleri arasını kapsayan temizlik hizmet alım sözleşmesi yapıldığını, sözleşmenin yapılmasından sonra daha önce davalı işyerinde çalışan işçileri çalıştırmaya devam ettiğini, davalının uyarısı üzerine 40 yaşın üzerindeki işçilerin iş akdini feshetmek zorunda kaldığını, bu işçilerin işe iade davalarını kazanmaları üzerine davalı idarenin işçilerin ücret ve diğer hakları kendileri tarafından karşılanmak üzere işe alınmalarını talep ettiğini, ancak işçilerin çalıştırılmasına rağmen davalı tarafın işçilerin ücret ve diğer haklarını ödemediğini, bu nedenle ikinci kez işten çıkarılan işçilerin davacı şirkete karşı icra takibi başlattıklarını ve yapılan takipler neticesinde 3.460,41 TL ihbar tazminatını ödeme zorunda kaldıklarını belirterek bu miktarın ödeme tarihi olan 27/06/2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı, davacı ile yapılan sözleşme hükümleri itibarıyla işçi alacakları ve haklarından davacının sorumlu olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dava, davacı şirket tarafından çalıştırılan işçilerin açmış olduğu dava sonucu dava dışı işçilere ödemek zorunda kaldığı ihbar tazminatı miktarının, asıl işveren davalı ... Bakanlığından rücuen tahsili istemine ilişkindir.4857 sayılı İş Kanununun 2/6. Maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” Hükmü bulunmaktadır.Dava konusu olayda da taraflar arasında asıl işveren- alt işveren ilişkisi mevcut olup, davalı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunundan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, davacı ile birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müteselsilen sorumludurlar. İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Nitekim Borçlar Kanununun 146. Maddesinde düzenlenen, “Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteselsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almaya mecburdur. Hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ödeme ile diğerlerine rücu hakkını kazanır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil sorumlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği açıkça belirtilmiştir. İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir. Somut uyuşmazlık itibarıyla davacı ile davalı arasında imzalanan hizmet sözleşmeleri ve özellikle sözleşmenin eki olan teknik şartnamenin 4.7. maddesinde davacının çalıştıracağı işçinin 40 yaşından büyük olmayacağı ve 5.3. maddesinde ise “Sosyal sigortalar mevzuatı, her türlü işçi ve iş veren hakkındaki haklardan dolayı işçi alınması veya işçi haklarının ödenmesi, işçi çıkarılması gibi tüm sorumluluklar yükleniciye ait olup, idare bu konularda hiç bir sorumluluk taşımayacaktır.” şeklinde düzenleme yapılmış olup, bu düzenlemeler itibarıyla kıdem ve ihbar tazminatı gibi işçilik haklarından yüklenicinin sorumlu olacağına dair düzenlemelere yer verildiği anlaşılmakla, bu yönde hüküm bulunan hallerde sözleşmeye göre ödenen bedelden davacının sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Ancak Mahkemece karara esas alınan bilirkişi raporunda; sözleşmelerde dava konusu işçilik haklarının tamamından davacı yüklenicinin sorumlu olacağına dair düzenleme olup olmadığına ilişkin yeterli bir inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre dava dışı iş akitleri feshedilen işçilerin işçilik alacaklarından teknik şartnamenin 5.3. Maddesi gözetilerek davacının sorumlu olup olmayacağı hususunda inceleme ve araştırma yapılarak bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2-Bozma sebebine göre davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, SONUÇ: Yukarıda (1) no’lu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, (2) no’lu bent gereğince davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 25,20 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25/01/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.