Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Davacı, kendisine ait binayı Hazine'ye şartlı olarak bağışladığını, 18.03.2004 tarihinde davalı adına tapuda tescil edildiğini, ancak, bağışlama koşullarına uyulmadığını ve hastaneye Y... U... adının verilmediğini, çekilen ihtara da uyulmadığı için Asliye Hukuk Mahkemesinde açmış olduğu tapu iptal ve tescil davasının kabulle sonuçlanıp kesinleştiğini, ferağ tarihinden itibaren kira gelirinden mahrum kaldığını ileri sürerek fazlası saklı şimdilik 20.000 YTL'nin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece davanın 19.480 YTL üzerinden kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, kayden maliki bulunduğu 29 nolu parseldeki bağımsız bölümleri sağlık polikliniği olarak kullanmak ve kızının adının verilmesi koşulu ile davalıya bağışladığını, ancak davalı tarafından bağış koşullarına uyulmadığından bahisle tapu iptal ve tescil davası açıp kazandığını ve kararın onanarak kesinleştiğini, bu nedenle ferağ tarihinden itibaren 2005-2006 ve 2007 yıllarında kira kaybına uğradığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Yanlar arasında görülüp sonuçlanan İzmir İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2005/243 Esas ve 2007/59 Karar sayılı ilamında, davacı tarafından "bağıştan rücu koşullarının gerçekleştiği" iddiasıyla açılan tapu iptal ve tescil davasının kabul edildiği ve Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi'nin 11.10.2007 gün ve 9476-9734 sayılı ilamıyla kararın onanıp kesinleştiği, anlaşılmıştır. Esasen bu konular ihtilafsız olup, dosya kapsamıyla da anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık bağıştan rücu koşullarının gerçekleşmesi nedeniyle mahrum kalınan kira gelirinin davalıdan istenip istenmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Borçlar Kanunu'nun 244. maddesi uyarınca, haklı sebep olmaksızın bağışlamayı sınırlayan mükellefiyetleri yerine getirmemesi durumunda bağışlamayı geri alabilir ve bağışlanılanı, bağışlananın zenginleşmiş olduğu ölçüde geri isteyebilir. Davacının isteyebileceği sadece bağışlananın elinde halen ne kalmış ise onun iadesidir. Ayrıca kira tazminatı talep etmesi mümkün değildir. Nitekim doktrinde de bu görüş hakimdir. Bağışlananın geri verme borcunun kapsamı haksız zenginleşme kurallarına göre tayin olunur. Bu itibarla bağışlanan bağışlanmış şeyin geri verilmesi istendiği değil, fakat dönme be-yanının öne sürüldüğü andaki zenginleşmesini geri vermek zorundadır. Ba-ğışlayan yüküm yerine getirilmediği için bağışlamadan dönmüş ve bağış-lanandan zenginleşmesinin geri verilmesini istemiş ise, ondan ayrıca tazminat da isteyemez. Bu sonuç, bağışlamanın karşılıksız olması, yani bağışlanana yük değil de, kazanç sağlama amacını gütmesi ile açıklanabilir (Dr. Kenan Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 3. Baskı, II. Cilt, sh. 433). Bağışlayan, yükümlülüğü ifa etmemenin hukuki sonucu olarak geri almayı (dönmeyi) seçerse, bağışlananın karşılaşacağı tek hukuki sonuç, sözleşmenin sona ermesidir. Bağışlanan bunun yanında bir de tazminat ödemekle yükümlü değildir (Dr. H. Becker, Çeviren: Dr. A.Suat Dura, İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, Çeşitli Sözleşme İlişkileri, sh. 234). Öyle olunca, mahkemece davanın tümden reddi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Sonu ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan hükmün davalı yararına (BOZULMASINA), 20.11.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.