MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili avukat Mustafa Küçükkonyalı geldi. Karşı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, davalı avukatın aralarındaki avukatlık sözleşmesi hükümlerine göre üstlendiği işi yerine getirmediğini ve aldığı 50.000,00 ABD doları tutarındaki peşinatı iade edeceğini 10.08.2010 tarihli teminat senedi ile taahhüt ettiği halde,noter ihtarnamesi ve ilamsız takibe rağmen borcunu ödemediğini ve borca itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.Davalı,davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş;hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Avukatın, vekil olarak borçları dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 505 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu'nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.”, yine “sadakat borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu'nun işin reddi zorunluluğunu düzenleyen 38. maddesinin b bendinde "aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa" teklifi reddetmek zorunda olduğu hükmü ile Avukatlık Meslek Kurallarının 36. maddesinde "Bir anlaşmazlıkta taraflardan birine hukuki yardımda bulunan avukat, yararı çatışan öbür tarafın vekaletini alamaz, hiçbir hukuki yardımda bulunamaz" şeklindeki hükümler, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, 6098 sayılı TBK.' nun 506. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanunu'nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir.Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir.Avukat bu durumda ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp,kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilir.Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davacı, vekili olan davalı avukat ile yazılı sözleşme düzenlediği ve bu sözleşme kapsamında belirtilen işlerin davalı avukat tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle azlettiğini ve peşin olarak ödenen 50.000,00 doların iadesi için takip başlattığını, takibe vaki itirazın iptalini istemiştir. Mahkemece, aldırılan bilirkişi raporları doğrultusunda sözleşmede belirlenen sonuçların yerine getirilmediği ve davalının sözleşmenin açık hükmü gereği iade ile yükümlü olduğu gerekçesiyle davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuştur. Başka bir deyişle azlin haklı olduğu mahkemece kabul edilmiştir. Davalı avukatın üzerine aldığı vekalet görevinin gereklerini tam ve sağlıklı olarak yerine getirmediği, davacının vekil olan davalıyı 05.04.2011 tarihinde yaptığı azilde haklı olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanunu'nun 174. maddesinde, “ Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir.Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda, 05.04.2011 tarihli azil itibariyle sonuçlanıp kesinleşen taraflar arasındaki yazılı sözleşme kapsamındaki işlerden hangilerinin sonuçlanıp sonuçlanmadığının gerekirse bu hususta konusunda uzman bir bilirkişiden de rapor alınarak tarafların talepleri değerlendirilmeli ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Aksi düşüncelerle ve yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır, bozma nedenidir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 1350,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.