MAHKEMESİ :Ticaret MahkemesiTaraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde temyiz eden davacı Asil ... vekili avukat ... ile davalı vekili avukat ...'nin gelmeleriyle, duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. K A R A RDavacı, davalıya bir yıl içinde 1.840.000 USD verdiğini, karşılığında ....’da bulunan arsaya yapılacak bir daire ile 200 bin USD değerinde bir adet Jeep verileceğinin kararlaştırıldığını, aracın teslim edildiğini fakat dairenin inşaatına bir türlü başlanmadığını, Haziran 2010 da davalıyla tekrar görüştüğünü, davalının eşine ait bir şirketteki hissesi karşılığında bankadan çekeceği parayla inşaata başlayacağını vaat etmesine kanarak eşinin hissesini de davalının eşine devrettiğini, davalının hiçbir vaadini yerine getirmemesi üzerine savcılığa şikayette bulunduğunu, daha sonra şikayetini geri aldığını ve davalı hakkında takipsizlik kararı verildiğini, alacağının belgeye dayandığını ileri sürüp fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 1.840.000,00 TL nin davalıdan faiziyle tahsilini istemiştir.Davalı, davacının babası ve kardeşleri ile ortak iş yaparken babasının işi tasfiye etmesi üzerine bir kısım malvarlığını çocuklarına paylaştırdığını, davacının uzun süre iş kuramaması ve eşinin telkini nedeniyle kendisi ile ortak iş yapma arayışına girdiğini, ödeme yapmadığını, ortaklık yaptığı kişilerle bir alakasının olmadığını, davacının eşine satılıp sonra devri verilen .... marka aracın satış bedeli olarak davacıdan 200 bin USD aldığını, fakat aracı hukuka uygun olarak devir ve teslim ettiğini, 25.01.2011 tarihli “... İle Yapılan Sözleşme” başlıklı sözleşme ile davacıya daire satışı vaat etmediğini, ödemenin çek veya kıymetli evrak ile yapılmaması nedeniyle daire devrinin gerçekleşmediğini, bu yüzden Acarkent’teki meskenin tapusunun verilmediğini, davacının, .... inşaatı nedeniyle 3. kişilerden temin ettiği çekleri kendisine vermiş olmasına rağmen bu çeklerin karşılıksız çıktığını, daireleri satamadığından davacıdan katılım payını ödemesini istediğini davacının ödeme yapmadığını, nakite sıkıştığı için bazı daireleri satış gibi gösterip kredi aldığını, ancak davacının 900 bin dolar borçlandığını savunarak davanın reddini dilemiştir.Mahkemece davacının sunduğu belgelerin paranın ödendiğini göstermediği ve yazılı delil başlangıcı niteliğinde de olmadığı gerekçesiyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı; imzası inkar edilmeyen bir kısım el yazılı belgeler ile imza içermeyen davalının ismini taşıyan antetli belgelere, savcılık soruşturmalarına delil olarak dayanmış, davalı ise bu belgelerdeki imzaya ve yazıya açıkça karşı koymadığı gibi bir kısım borç ilişkilerini de açıkça ikrar edip kabullenmiştir. Bu belgelerde yer alan ifadelerde bahsi geçen ....’teki dairenin fiilen davalıya teslim edilmesi, idari mercice tahliye karar verilmesine rağmen mahkemece bu işlemin iptal edilmesi sonucu halen içinde oturması, yine davalı vekilinin 11.06.2012 YİM havaleli dilekçesinde “davacının inşaata koymayı taahhüt ettiği işletme sermayesinin temini ve kredi almak amacıyla devredildiğini” beyanını içeren ikrarı ile davalının üstlendiği ...’teki inşaattan davacıya tapuda taşınmaz devrinin yapılması, yine bu hukuksal ilişki kapsamı içinde davalıya ait bir aracın devrinin davacıya yapılması, banka dekontlarında bir miktar paranın davalı hesabına gönderilmesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde taraflar arasında 818 sayılı BK.nun 520 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık ilişkisinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacının davalıya ödediği bedellerin tahsilini talep etmesi ortaklığın fesih ve tasfiyesine yönelik bir taleptir. Hal böyle olunca BK.nun 538. maddesinde belirtildiği gibi tasfiye, bütün hesapların görülüp ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin bu defa BK.nun 539. maddesindeki sıra takip edilerek yapılması gereklidir. Dava konusu olayda sözleşmede tasfiye ile ilgili özel bir hüküm bulunmadığından tasfiyenin BK.nun 539. ve devamı maddelerine göre yapılması zorunlu olup, bunun için mahkemece öncelikle davalıdan, kurulduğu tarihten itibaren ortaklığın tüm muhasebesi ile ilgili defterler ve ortaklıkla ilgili tüm belge ve faturaların ibrazı ile ortaklıkla ilgili hesap listesi istenilmeli, ortakların gerek tasfiye şekli gerekse hesap listesi üzerinde uyuştukları ve uyuşamadıkları noktalar saptanmalı, uyuşamadıkları noktalarda tarafların delil ve karşı delilleri sorulup toplanmalı, yönetici ortağın hesap listesi vermemesi durumunda hesap vermekten kaçındığı kabul edilmeli, bu durumda mevcut delillere göre hüküm kurulmalı, ortaklığın tüm aktif ve pasifi kesin olarak belirlendikten sonra konusunda uzman bilirkişi kurulu aracılığıyla, verilen hesap listesinin, defter ve belgeler ile harcanan bedellerin uyumlu olup olmadığı belirlenerek denetimi sağlanmalı, tasfiyeye esas değerin, karar tarihine en yakın tarih olacağı gözden uzak tutulmamalı, ortaklığın varsa üçüncü kişilere veya kurumlara olan borçları ortaklığın aktifinden mahsup edilmeli, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yapmış oldukları masraflar ve vermiş oldukları sermaye iade edildikten sonra ortaklara paylaştırılması gereken miktar belirlenmeli, tasfiye bu şekilde gerçekleştirilmelidir. Mahkemece, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesi gerekirken açıklanan hususlar dikkate alınmadan yazılı şekilde davayı alacağın tahsili davası şeklinde ele alıp, belge içeriklerine yanlış anlam verilerek ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 26.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.