Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12463 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 46730 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacılar, davalı şirket ile 01.09.2009 tarihinde 1 yıl süreli hukuki danışmanlık ve avukatlık ücret sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşmenin 7. maddesinde sözleşme süresinin bitiminden 30 gün önceden yazılı bildirimde bulunmak kaydıyla sözleşmenin taraflarca feshedileceği, aksi halde sözleşmenin 1 yıl süre ile aynı şartlarda uzayacağının kararlaştırıldığını, sözleşmede hukuki danışmanlık hizmeti karşılığında aylık ücret verileceği, takip edilecek davalara ilişkin de ayrıca ücret kararlaştırılacağının hükme bağlandığını, sözleşme taraflarca feshedilmediğinden en son 01.09.2012 ye kadar uzadığını, 2011 yılı Mart ayından itibaren aylık ücretlerin davalı tarafından ödenmemesi üzerine ödemelerin aksadığını davalıya bildirdiklerini, davalının da 19.09.2011 de tebliğ edilen ihtarnameyle haklarında şüpheli sıfatıyla savcılık soruşturması yapıldığını gerekçe göstererek sözleşmeyi tek yanlı olarak feshettiğini, feshin haksız olup, Cumhuriyet Savcılığı tarafından haklarında takipsizlik kararı verildiğini, bu kez de 05.10.2012 tarihli azilnameyle azledildiklerini, 01.09.2012 ye kadar uzayan sözleşmeye aykırı olarak haksız fesih nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan ücretin tamamına hak kazandıklarını, ücret alacaklarının tahsili için davalı hakkında icra takibi başlattıklarını, davalının takibe haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, ... müfettişlerince yapılan inceleme sonucunda davacı avukatların hizmetlerini aşacak şekilde şirketten para çektikleri ve şirketlerinin alacaklı olduğunu tespit ettiklerini, yine ....tarafından şirketlerine gönderilen Bakan adına imzalı talimat yazısında tüm avukatlara ilişkin olarak avukatlık ve hukuk müşavirliği sözleşmelerinin feshedilmesinin talimatlandırıldığını, davacıların şirketleri aleyhine yürütülen bir soruşturmada şüpheli sıfatlarının olmasının güven ilişkisini zedeleyeceğini, her ne kadar davacılar hakkında takipsizlik kararı verilmişse de, kararda da görüleceği üzere davacıların herhangi bir hizmet vermediği halde danışma adı altında yüksek ücret aldıklarının tespit edildiğini, bu durumda vekalet ilişkisini devam ettirmelerinin kendilerinden beklenemeyeceğini savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece, bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle, davacıların 17.350,00 TL vekalet ücretine hak kazandığı, ancak sözleşmenin son zamanlarında davalı şirketin hiçbir işinin vekil sıfatıyla görülmesi için davacılara verilmediği, bu nedenle davacıların sözleşmenin yürürlükte bulunduğu sürece hak kazandıkları ücretten %50 oranında hakkaniyet indirimi yapılmak suretiyle davanın kısmen kabulüne, 8.675,00 TL ve faize ilişkin 866,50 TL ya yönelik itirazın iptali ile takibin devamına, fazla istemin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.1-Davacılar, davalı ile imzaladıkları ve en son 01.09.2012 tarihine kadar uzayan hukuki danışmanlık ve avukatlık ücret sözleşmesi gereği haksız fesih nedeniyle her ay için hak ettikleri danışmanlık ücretinin davalıdan tahsili istemi ile başlattığı takibe vaki itirazın iptali istemi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, davacının haklı azledildiğini savunmuş olup, mahkemece, sözleşmenin son zamanlarında davalı şirketin hiçbir işinin vekil sıfatıyla görülmesi için davacılara verilmediği gerekçesi ile bilirkişi raporunda belirlenen ücretten %50 oranında hakkaniyet indirimi yapılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece öncelikle tarafların feshin haklı veya haksız olduğu noktasındaki iddiaları incelenmelidir.Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” Şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” Hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.Kural olarak, davacı taraf sözleşmenin haksız olarak feshi halinde dönem sonuna kadar olan danışmanlık ücretini isteyebilir. Bu husus iş sahibinin temerrüdü halini kapsamaktadır. Bu itibarla ihtilafın çözümünde, dava konusu olaya da uygulanması gereken 6098 sayılı BK 408 maddesinin de gözardı edilmemesi zorunludur. BK’nun 408.maddesi (818 sayılı BK 325) “ İşveren, işgörme ediminin yerine getirilmesini kusuruyla engellerse veya edimi kabulde temerrüde düşerse, işçiye ücretini ödemekle yükümlü olup, işçiden bu edimini daha sonra yerine getirmesini isteyemez. Ancak, işçinin bu engelleme sebebiyle yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlar ücretinden indirilir.” hükmünü içermektedir. Dava konusu olayda davacı mesleğine uygun bir iş aramak ve bu yoldaki çabasını ispatlamak zorundadır. Davacının işe gelmeyerek ( danışmanlık işlerini yapmayarak) tasarruf ettiği miktarında düşülmesi gerekir.Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin, 19.09.2011 tarihli fesihname ile sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukatlar, feshin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise,... müfettişlerince yapılan inceleme sonucunda davacı avukatların hizmetlerini aşacak şekilde şirketten para çektikleri ve şirketlerinin alacaklı olduğunu tespit ettiklerini, davacı avukatların şirketleri aleyhine yürütülen bir soruşturmada şüpheli sıfatlarının olmasının güven ilişkisini zedeleyeceğini, bu durumda vekalet ilişkisini devam ettirmelerinin kendilerinden beklenemeyeceğini savunarak feshin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, feshin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir.Mahkemece, davalının yargılama sırasında ileri sürdüğü fesih nedenleri üzerinde durulmadığı gibi, hükme esas alınan bilirkişi raporunda da, davalının somut olarak bildirdiği fesih nedenleri incelenip değerlendirilmeden, feshin haklı olup olmadığı yönünden bir değerlendirme yapılmadan taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre avukatlık ücreti hesaplanmıştır. O halde mahkemece, davalının savunmasında bildirmiş olduğu fesih nedenleri ile ilgili ayrı ayrı inceleme ve değerlendirme yapılmak suretiyle, feshin haklı olup olmadığı irdelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.2-Bozma nedenine göre, tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşmada gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 74,00 TL harcın davalıya, 163,00 TL harcın davacıya iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.