MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki istirdat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı ... Özel Sağ. Hiz. A.Ş. vekili avukat ... ile davalı ... Başkanlığı vekili avukat ... gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, davalı ile arasında "Sosyal Güvenlik Kurumu Özel Sağlık Hizmeti Sunucularından Sağlık Hizmeti Satın Alma Sözleşmesi" imzalandığını, bu sözleşmeye göre tedavi hizmeti verdiği ... isimli hasta nedeniyle davalı kurumca kendisine ayrı ayrı kalemlerde sözleşmenin 3.1.9.1. maddesine dayanarak 15.01.2010 tarihinde ve 12.03.2010 tarihinde olmak üzere iki kez, yine sözleşmenin 5.1.7 maddesine dayanarak 15.01.2010 tarihinde ve 12.03.2010 tarihinde olmak üzere iki kez, toplam 24.000,00 TL ceza uygulandığını ve 561,61TL rücu isteminde bulunulduğunu, kurum işlemlerinin haksız olduğunu ileri sürerek uygulanan cezai şartın ve kurumca iade talebinin iptaline, ödenmeleri halinde ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı, davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Ayrıca 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 381, 388. ve 389. maddelerinde (yeni HMK 294,297) maddelerinde düzenlenmiş olup, hüküm fıkrasında nelerin yer alacağı açıklanmış; 388. maddesinin son fıkrası (yeni HMK 297/son) ile "Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir" hükmü getirilmiştir.Somut uyuşmazlıkta, gerekçeli kararda 28.11.2013 tarihli kök rapor ve itiraz üzerine alınan 18.08.2014 tarihli ek raporun benimsenerek hükme esas alındığı ve bu nedenle davanın reddine karar verildiği belirtilmesine rağmen, 28.11.2013 tarihli kök rapor incelendiğinde, davalının 3.1.9.1. maddesine dayanarak 15.01.2010 tarihinde ve 12.03.2010 tarihinde olmak üzere iki cezai işleminin ve rücu talebinin yerinde olmadığı, dolayısıyla bu yönden davacının talebinin kabulü gerektiği; sözleşmenin 5.1.7 maddesine dayanarak 15.01.2010 tarihinde ve 12.03.2010 tarihinde olmak üzere diğer iki cezai işlemin ise yerinde olduğu, dolayısıyla davacının bu yöndeki talebinin reddi gerektiğinin belirtildiği, 18.08.2014 tarihli ek raporda ise aynı görüşün devam ettiğinin belirtildiği anlaşılmakla, açıklanan yasal düzenleme gözetilmeyerek gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturulması, HUMK.' nun 388/son madde ve fıkrası gereğince hükmün bozulmasını gerektirmiştir.2-Bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle hükmün BOZULMASINA, 2. bent gereğince davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 1350,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 27,70 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.