Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11676 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 681 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, avukat olduğunu, 2002 yılında davalının verdiği vekaletnameye istinaden 3 adet icra dosyasında davalının vekili olarak görev yaptığını, davalının yurtdışında yaşamasından dolayı Türkiye'ye yılda birkez geldiğinde icra takipleri ile ilgili bilgiler verdiğini, ilk takip harcı dışında gerekli masrafların davalı tarafından karşılanmamasından dolayı takiplerin sürümcemede kaldığını, takipleri yenileme masraflarını kendisinin karşılamasına rağmen davalının haksız olarak 25.08.2011 tarihinde kendisini azlettiğini, toplam 10.550.00.TL avukatlık ücretinin tahsili için yaptığı icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek vaki itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kabulü ile icra takibine vaki itirazın iptaline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Avukatın, vekil olarak borçları dava tarihi olan 23.11.2011 tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 389 ve devamı (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu' nun 505 ve devamı) maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. (TBK.'nun 506.) maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu' nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.”, yine “sadakat borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu' nun işin reddi zorunluluğunu düzenleyen 38. maddesinin b bendinde "aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa" teklifi reddetmek zorunda olduğu hükmü ile Avukatlık Meslek Kurallarının 36. maddesinde "Bir anlaşmazlıkta taraflardan birine hukuki yardımda bulunan avukat, yararı çatışan öbür tarafın vekaletini alamaz, hiçbir hukuki yardımda bulunamaz" şeklindeki hükümler, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, 818 sayılı Borçlar Kanunu' nun 390. (6098 sayılı TBK.' nun 506.) maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanunu' nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Avukat bu durumda ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, davacı avukatın 22.03.2002 tarihli vekaletame ile davalıya hukuki yardımlarda bulunduğu, vekalet ilişkisinin 25.08.2011 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, davacının görevini sadakat ve özenle yerine getirmediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Somut uyuşmazlıkta, masrafları kendisinin yaptığını iddia eden davacı avukatın bunu kanıtlaması gerektiği aksi takdirde bu masrafların davalıdan peşin olarak alınmış olduğunun kabul edileceği ilkesi gözönünde bulundurularak davacının masrafları kendisinin yaptığını kesin delillerle ispat edemediği, davalının vekili olarak davacı tarafından 2002 yılında açılan ve takip edilen 3 adet icra dosyasında yasal süreler içerisinde satış istenmemesinden dolayı menkul ve gayrımenkul hacizlerinin düştüğü, düşen hacizlerin yenilendiği ancak yine satış istenmediği, takiplerin düştüğü, 210 yılında bu 3 icra dosyasının yenilendiği, bu zamana kadar icra dosyalarına yansıyan herhangi bir tahsilatın yapılmamış olduğu, davalı tarafından davacı avukatın vekalet görevinin gereklerini tam ve sağlıklı olarak yerine getirmediğinden dolayı haklı olarak azledildiği dosya kapsamına göre sabittir. Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanunu' nun 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Bu itibarla mahkemece, azil tarihi itibariyle davaya konu yapılan 3 adet icra dosyasından sonuçlanıp, kesinleşen bulunmadığından haklı azilden dolayı davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanlış gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 205,20 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.