Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11475 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 7771 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı avukatlar, davalı şirketin vekili sıfatıyla bir kısım icra takibi ve dava dosyalarını takip ettiklerini, vekalet ücretlerinin ödenmediğini, ücretin ödenmesi amacıyla davalıya ihtarname keşide ettiklerini, bunun üzerine vekillikten azlediklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını sakları tutarak 10.000,00TL'nin ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemişler, ıslah dilekçesi ile taleplerini 119.666,58TL'ye çıkartmışlardır.Davalı şirket, Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2011/517 Değişik İş sayılı dosyasından davacılar tarafından çekilen 30.000,00TL teminat iadesinden haricen haberdar olunduğunu, 3 ay sonra davacılara ihtarname çekilmesi üzerine çekilen paranın 25.884,59TL'lik kısmının ödendiğini, ayrıca davacıların derdest dava açmaları sonucu gereksiz yere vekalet ücreti ödemek zorunda kalındığını, bu nedenlerle haklı olarak davacıların azledildiğini, savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 2.525,00TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir. 1- Davacı avukatlar, vekil sıfatıyla davalı şirket adına takip etmiş oldukları takip ve dava dosyaları nedeniyle ödenmeyen vekalet ücretinin tahsilini istemiş, davalı şirket ise, davacıların Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2011/517 Değişik İş sayılı dosyasından çekilen 30.000,00TL tutarındaki teminatın davacılar tarafından çekilmesinden 3 ay sonra ihtarname gönderilmesi sonucu bir kısmının ödendiğini, bu nedenle azlin haklı olduğunu savunmuştur. Davacı avukatlar, davalının bu savunmasına ilişkin olarak vekil olarak tahsil ettikleri teminatı, ücret ve masraf alacaklarına mahsuben yedinde tuttuğunu, hukuki tanımıyla Avukatlık Kanununun 166. maddesi gereğince “hapis hakkı”nı kullandıklarını belirtmişlerdir. Hemen belirtmek gerekir ki, Avukatlık Kanununun 166. maddesinde tanımlanan hapis hakkı, sadece vekalet ücreti alacakları ve yapılan giderler oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını “hapis hakkı” adı altında elinde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek kurallarına da aykırıdır. Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın, müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğunu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilendirdikten ve gerektiği durumlarda yapılacak hesaplaşmadan sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullanması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yükümlülüğünün de tabii bir sonucudur. Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığına ilişkindir. Davacı avukatların, davalıya vekaleten tahsil etmiş olduğu miktarı şirkete bildirmediği gibi, uhdesinde tuttuğu tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. O halde davacı avukatların, davalı müvekkili tarafından 14.7.2011 tarihinde haklı olarak azledildiğinin kabulü gerekir. Esasen mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Buna karşılık azil tarihi itibariyle henüz kesinleşmeyen işler nedeniyle vekalet ücretine hak kazanılamaz. Davacı avukatlar tarafından takip edilen tüm dosyalar dosyada bulunmamakla birlikte alınan rapor ve ek raporlar da yetersizdir. O halde mahkemece, davacı avukatların takip ettiği dosyalar getirtilerek konusunda uzman bilirkişiden rapor da alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 2- Bozma nedenine göre davacıların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacıların sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 26/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.