MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı, davalı hastanede çalışan diğer davalı doktor tarafından hamilelik sürecinin takip edilerek bu kapsamda en son 03.06.2012 tarihinde davalı doktora başvurduğunu, doktor tarafından kontrollerinin yapılarak 09.06.2012 tarihinde hastaneye tekrar gelmesinin söylendiğini, belirtilen tarihte hastaneye başvurduğunu, davalı doktor tarafından saat 13.00 ‘te yapılan kontrolde her şeyin normal olduğunun söylendiğini, bu saatten doğumun gerçekleştiği 23.00 saatine kadar anne karnındaki suyun bittiği bildirilmesine rağmen hiç bir kontrolün yapılmadığını, bebeğin uzun süre susuz kalması nedeniyle dışkılayarak dışkısını yutması nedeniyle davalı tarafların ihmali sonucu vefat ettiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 100 TL maddi tazminat, davacı anne için 50.000 TL ve baba için 30.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı taraflar savunmalarında, gerekli tıbbi müdahalenin yapıldığını kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir. 1-Davacı, kendisinin hamilelik sürecini takip eden davalı doktorun hatalı ve eksik teşhis ve tedavi sonucunda bebeğinin ölümüne sebebiyet verdiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.Dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davrandığı iddiasına dayanmaktadır ( B.K. 386, 390 md ). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır ( B.K. 390/II ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur ( B.K. 321/1 md ). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları ( hafif de olsa ) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, özen yükümlülüğü kapsamında en ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir ( Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cild, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören; doktor olan vekilden ona güvenen muvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.Dava konusu olayda, davacı ...’ın davalı şirkete ait hastanede davalı doktor tarafından hamilelik sürecinin takip edilerek doğumunun gerçekleştirildiği ve epikriz kayıtlarına göre doğum sırasında bebeğin ölü olarak doğduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 1.İhtisas Kurulu’nun 15.10.2014 tarihli raporunda, davacı hastanın davalı ...Hastanesine yatırılarak takibe alındığı, saat 11:58, 15:32, 17:36, 18:46, 20:17 ve 22:47’de çekilen NST'lerin reaktif olduğu, bu NST'lerin reaktif olduğunun görüldüğü, bebeğin normal vaginal yolla ölü ve mekonyum kaplı olarak doğduğu, doğum sırasında travayda bebeklerde mekonyum aspirasyonu olabileceği, saat 22:47 deki NST'nin reaktif olduğu, doğumun saat 23:00 gibi olduğu, doğum için gelinen tarihte ve en son çekilen NST de bebeğin sıkıntıda olduğunu gösterir bulgu olmadığı, gebenin takiplerinin düzenli olarak yapıldığı da dikkate alındığında hekimlere ve sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı rapor edilmiştir. Mahkemece bu raporun karar esas alındığı anlaşılmaktadır.Dosya kapsamında mevcut tıbbi tedavi evraklar incelendiğinde, davacı gebe Türkan’ın davalı ...Hastanesinde yapılan göre 03.04.2012 – 10.05.2012 ve 03.06.2012 tarihli muayenelerine ait hasta muayene formlarına göre yüksek-riskli gebe tanımı yapılarak takip edildiği, yine hastanın doğum için davalı hastaneye başvurmasına ilişkin 09.06.2012 tarihli hastane tarafından düzenlenen epikriz raporunda hastanın amnion sıvısının normalden az olduğu tespit edilerek ilaçla doğum indüksiyonu kararı alındığı, davacı beyanlarına göre hastanın davalı hastaneye giriş yaptığı 11.58 saati ile doğumun gerçekleştiği 23.00 saatleri arasında davalı doktor tarafından sadece bir defa saat 16:00 sıralarında hastanın vizite edildiğinin beyan edildiği, davalı doktorun hastanın giriş yaptığı saat ile doğumun gerçekleştiği 11 saatlik dönem içerisinde gerekli kontrolleri yaptığına dair başka bir tedavi evrakı dosyaya sunulmamıştır.Davacı hasta Türkan’ın takip sürecinde yüksek-riskli gebelik olarak takibi yapılmasına ve hastaneye başvurduğunda amnion sıvısında azalma tespit edilerek ilaçla doğum indüksiyonu kararı alınmasına rağmen, hastaneye giriş saati ile doğum saati arasındaki 11 saatlik süreçte hastayı gerektiği şekilde takip edip etmediğine dair bir değerlendirmenin yapılmadığı, sadece doktor denetimi dışında görevli ebeler tarafından yapılan NST kayıtlarına göre doktorun sorumlu bulunmadığı sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, her ne kadar bebeğin ölümünün mekonyum aspirasyonundan kaynaklandığı tespit edilmiş ise de bu durumun hastanın takip süreci ve yatışı sırasındaki mevcut bulgulara göre önceden öngörülerek, gerekli tetkikler yapılmak suretiyle riskin azaltılması veya önlenmesinin mümkün olup olmadığı, buna ilişkin önlemlerin alınabilip alınamayacağı ile bu hususlarda davalı doktorun herhangi bir kusurunun olup olmadığı hususunda bir belirleme yapılmadığı Adli Tıp Kurumu raporunun bu haliyle hüküm kurmaya elverişli bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece yapılacak iş, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek aralarında kadın doğum uzmanının da bulunduğu, konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. 2-Bozma nedenine göre, davacıların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın davacılar yararına BOZULMASINA, (2) nolu bent uyarınca, davacıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 25/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.