Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10447 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 40392 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı, davacı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı ....vekili avukat ..., diğer davalı ... vekili avukat ... geldi. Karşı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacılar, murisleri ...'in 26.2.2005 tarihinde rahatsızlanıp davalı hastaneye yatırıldığını, yapılan kusurlu müdahale nedeniyle henüz 48 yaşındaki yakınlarını 10 gün içinde kaybettiklerini ileri sürerek, davacılardan ... için 1.500 er TL maddi tazminat ile davacı eş ...için 20.000 TL kızı... için 15.000 TL oğlu ... için 15.000 TL diğer evlatları ... için 10.000 er TL manevi tazminatın müteselsilen davalılardan alınmasına karar verilmesini istemiş, sonrasında ıslah dilekçesi ile maddi tazminat taleplerini arttırmışlardır.Davalılar üzerlerine atfı kabil kusur bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, davalıların kusurunun bulunmadığı tespit edilmiş ise de, davacılarının murisinin ameliyat sonucu ölümü sebebiyle Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde düzenlenen hak ve nesafet kuralları ve Borçlar Kanununun genel hükümler gözetilerek her bir davacı için takdiren 2.000,00 TL manevi tazminatın 26/02/2005 tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte ödenmesine, fazla talebin reddine karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.1-Dava, hekim hatası nedeniyle ölüme sebep olma iddiası ile maddi manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacılar, murislerinin safra kesesi ameliyatından sonra durumunun kötüleşip kurtarılamadığını, davalıların kusurlu müdahalesinin buna sebep olduğunu ileri sürmüş, davalılar ise ölüm olayının kusurlarından kaynaklanmadığını, ameliyatın beklenen komplikasyonu olduğunu savunmuşlardır. Mahkemece gerek işbu tazminat davasında, gerekse davalı doktor ...'ın tedbirsizlik ve dikkatsizlik ile ölüme neden olma suçundan yargılandığı ceza davasında alınan bilirkişi raporlarında ölüm olayının davalıların kusuruna bağlanamadığı belirlenmiş ise de hak ve nesafete göre yakınlarını kaybeden davacılar lehine 2.000,00 er TL tazminat verilmesinin yerinde olacağı sonucuna varılarak yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir. Borçlar Kanununun vekâlet akdini düzenleyen 502 ve devamı maddeleri uyarınca davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. Vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup,en hafif kusurunda bile sorumludur. Bu nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK.nun 510/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir. Önemli bir diğer düzenleme de Avrupa Biyotıp Sözleşmesidir. Bu sözleşme 9.12.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler.”Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” denilmektedir. Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir. Bu açıklamalar doğrultusunda yapılması gereken hekimin zarar neticesi ile illiyet bağı olan kusurlu eyleminin bulunup bulunmadığını tespit etmektir. Teknik bir husus olan bu vakıa ancak tıbbi dökumanları dosyadaki delillerle birlikte irdeleyen bilirkişi incelemesi ile açığa kavuşturulabilir. Mahkemece, tazminat yargılamasında ve ceza kovuşturmasında alınan raporların davalılara kusur atfetmediğine değinilmiş, ne var ki hakkaniyet gereği uygun bir tazminatın yerinde olacağı değerlendirilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, kusuru hiçbir surette tespit olunamayan kişiye zarardan dolayı tazminat yüklenemeyeceğinden karar bu haliyle kendi içerisinde çelişmektedir. Bu noktada kusurun varlığını tespit bakımından alınan bilirkişi raporları ve ceza kovuşturmasının tespit ve neticesini irdelemek gerekecektir. Zira hukuk hakimi, ceza mahkemesinin beraat hükmü ile bağlı değil ise de maddi vakıaların tesbiti açısından yargılamanın safahati bağlayıcı olacaktır. Davalı hekim,.... Asliye Ceza Mahkemesinin 529-857 esas-karar sayılı dosyası ile tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu bir kişinin ölümüne neden olma isnadı ile yargılanmış, alınan ... ve ... raporları sonrasında sanığın beraatine karar verilmiş, hüküm Yargıtay ... Ceza Dairesinin 5.10.2011 tarih ... sayılı kararı ile onanmış ise de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine Ceza Genel Kurulunun 14.2.2012 tarihli 2011-....sayılı kararı ile onama ilamı kaldırılarak beraat hükmünün yerinde olmadığı tespit edilmiş, ancak zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle kamu davası yerel mahkemece 11.10.2012 tarihli karar ile ortadan kaldırılmıştır. Esasa ilişkin hüküm mahiyeti arz etmeyen zamanaşımından ortadan kaldırma kararının somut olayda bağlayıcılığının olmayacağı açıktır. Bu halde Ceza Genel Kurulu Kararının tespitleri irdelenmelidir. Bahsi geçen kararda, alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin tanık beyanları ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda, sanığın kendi bilgi ve tecrübesine güvenip hastaneden bulunan kolanjiografi görüntüleme cihazını kullanmayarak laparoskopik yöntemle kapalı olarak başlanılıp yeterli görüntü alınamaması nedeniyle açık şekilde gerçekleştirilen ameliyat esnasında gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek koledok kanalını lucka kanalı zannedip kesmesi neticesinde gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelen ölüm olayında kusurlu olduğunun kabulünde zorunluluk bulunduğu, bu itibarla taksirle öldürme suçundan cezalandırılması yerine beraatine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğuna karar verilmiştir. Bu tespit en hafif kusurundan dahi sorumlu tutulması gereken davalı hekim ve adam çalıştıran sıfatı ile diğer davalı hastane hakkında kusur ve illiyet bağı yönünden hukuk hakimini bağlayıcıdır. Bir başka deyişle Ceza Genel Kurulunun maddi vakıaları tespit eden bu kararı ile davalıların kusurlu olduğu saptanmış olup, hukuk hakimi bu olgu ile bağlı bulunmaktadır. Ceza Genel Kurulu kararı sonrasında yerel ceza mahkemesince zamanaşımının dolması nedeniyle verilen kararın bu nedenle hukuk hakimini bağlayıcı niteliği yoktur. Bu itibarla, davalıların davaya konu olayda kusurlu davrandıklarının kabulü zorunludur. Mahkemece, davalıların murisinin ölümü olayında davalıların kusurlu oldukları kabul edilmek suretiyle gerekli inceleme ve değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.2-Bozma nedenine göre davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 124,00 TL. harcın davalıya iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02/04/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.