Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 74 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 33716 - Esas Yıl 2012





Mahkemesi :Ağır Ceza MahkemesiSuç : Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirmeHüküm : Beraat Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan sanıkların beraatlerine ilişkin hükümler, katılan tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, TCK'nın 135. maddesinde “Kişisel verilerin kaydedilmesi” başlığı altında, belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi, aynı Kanunun 136/1. maddesinde “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlığı altında birbirinden bağımsız iki ayrı suç olarak tanımlanmış olup, eylemlerin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, TCK'nın 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür. Kişisel verilerin kaydedilmesi ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarının maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA'sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir; ancak, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler, yasal anlamda “kişisel veri” olarak değerlendirilemez, aksinin kabulü; anılan maddelerin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçlar doğurur, bu nedenle, bir kişisel bilginin, açıklanan anlamda “kişisel veri” kabul edilip edilmeyeceğine karar verilirken, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerekir. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; katılan ...'in oğlu tarafından, Manisa 2. Aile Mahkemesine açılan boşanma davasının 24.06.2010 tarihli duruşması sonunda, katılanın oğlu Metin'in vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediği hususunda Sulh Hukuk Mahkemesine ihbarda bulunulmasına ve duruşma düzenini bozan katılan ...'in salondan çıkartılmasına karar veren anılan mahkeme hakimi sanık ... hakkında, katılan ve oğlu tarafından, 01.07.2010 tarihinde, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesi hükümleri çerçevesinde, Manisa 3. Sulh Hukuk Mahkemesine tazminat davası açılması üzerine, Manisa 2. Aile Mahkemesi yazı işleri müdürü olan sanık ...'nin, diğer sanığın, mesai saatleri içerisinde, sebebini açıklamaksızın verdiği 02.07.2010 tarihli talimata istinaden, görev yaptığı mahkemedeki de dahil, katılanın tarafı olduğu 204 adet soruşturma ve kovuşturma dosyasının tamamını, “Birim Adı, Dosya, Dosya Türü, Dosya No, Sıfatı, Dava Türleri, Dava Konusu, Karar, Kesinleşme Tarihi, Suçu, Kesinleşme Türü” şeklindeki başlıklar altında sırayla gösteren UYAP Bilişim Sistemindeki ekran görüntülerinin çıktılarını almasının ardından, temin edilen 16 sayfa belgenin, sanık ... tarafından, görülmekte olan tazminat davasına, 05.07.2010 tarihli cevap dilekçesi ekinde sunulduğu iddiasına konu olayda, İddiaya konu belgeleri, gerektiğinde UYAP Bilişim Sisteminden temin edebilecek olan mahkeme dışında, üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanık ...'in, cevap dilekçesinde bahsettiği, “...Davacılardan Hayrettin...Manisa Adliyesinde yirmiye yakın hakim ve savcıya dava açmış konumdadır. Çoğu hakim hakkındaki davası red ile sonuçlanmış olup kendisi bu hakimlere tazminat ödemeye mahkum edilmiştir...” şeklindeki açıklamalarını delillendirme amacını taşıyan eylemlerinde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinin kabul edilemeyeceği ve yazı işleri müdürü olan sanık ...'nin, görev yaptığı mahkeme hakiminden aldığı, konusu suç teşkil etmeyen emri yerine getirme kastıyla hareket ettiği anlaşıldığından, Ayrıca; sanık hakimin ve onunla fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettiği iddia olunan sanık yazı işleri müdürünün, “görev sırasında işlenen suçlar” kapsamında kaldığı anlaşılan eylemleri bakımından, olay tarihine göre, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 82/1 ve 86. maddeleri gereğince, Adalet Bakanlığı izin vermedikçe inceleme ve soruşturma yapılamayacağının gözetilmemesi ve sanıkların eylemlerinin “kişisel suç” niteliğinde olduğu kabulüne dayalı iddianame doğrultusunda açılan davada yargılamaya devam edilmesi doğru görülmemiş ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2003 gün ve 84-85 sayılı kararında da belirtildiği üzere, durma ve düşme nedenleri aleyhe sonucu engellemek için kabul edilmiş olup, bu hükümlerin beraati değil mahkûmiyeti engelleyici nitelikte oldukları dikkate alındığında, yerel mahkemece, sanıklar hakkında soruşturma izni alınması için CMK'nın 223/8. maddesi gereğince durma kararı verilmemesi, sonuca etkili görülmemiştir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanın sübuta ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak, Oluşa uygun kabule göre; yüklenen suç açısından sanıkların kastının bulunmaması nedeniyle sanıklar hakkında beraat hükümleri kurulması gerekirken, yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığından bahisle sanıkların beraatlerine karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususun aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 1. bendinin, “Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suç açısından sanıkların kastının bulunmadığı anlaşıldığından, CMK'nın 223/2-c maddesi gereğince, aynı Kanunun 223/9. maddesi hükmü de nazara alınarak, sanıkların beraatlerine,” şeklinde düzeltilmesi ve hüküm fıkrasındaki diğer hususların aynen bırakılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 13.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.