Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 62 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 8389 - Esas Yıl 2013





Tebliğname No : 12 - 2012/31300Mahkemesi : İstanbul 44. (Fatih 4.) Asliye Ceza MahkemesiTarihi : 03/06/2011Numarası : 2010/942-2011/744 Kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak, Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, TCK'nın 135. maddesinde “Kişisel verilerin kaydedilmesi” başlığı altında, belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi, aynı Kanunun 136/1. maddesinde “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlığı altında birbirinden bağımsız iki ayrı suç olarak tanımlanmış olup, eylemlerin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, TCK'nın 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür. Kişisel verilerin kaydedilmesi ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarının maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA'sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir; ancak, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler, yasal anlamda “kişisel veri” olarak değerlendirilemez, aksinin kabulü; anılan maddelerin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçlar doğurur, bu nedenle, bir kişisel bilginin, açıklanan anlamda “kişisel veri” kabul edilip edilmeyeceğine karar verilirken, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerekir. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; Fatih Belediye Başkanlığında zabıta komiser yardımcısı olarak görev yapan sanık tarafından, aynı birimde zabıta memuru olarak çalışan katılana hakaret edildiği iddiasıyla açılan davanın yargılamasının devam ettiği sırada, katılan hakkında 28.12.1989 tarihinden 24.04.2008 tarihine kadar hangi nedenlerle idari soruşturma yürütüldüğünü ve bu süreçte katılana verilen disiplin cezalarını sırasıyla gösteren belge örneğini, katılanın özlük dosyasından ele geçiren sanığın, söz konusu belge örneğini, katılanın problemli biri olup, kendisine asılsız ithamlarda bulunduğuna dair savunmalarının ispatı olarak görülmekte olan dava dosyasına vekili aracılığıyla sunduğu olayda, Katılanın, herkes tarafından bilinmeyen ve kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olmayan özlük dosyasındaki kişisel verilerini içeren belge örneğini, hukuka aykırı olarak ele geçirip, bu verilerin, ayrıca yayılmasına neden olan sanığın eyleminin TCK'nın 136/1. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturacağı, mahkemenin kararın gerekçesindeki kabulü de bu yönde olduğu halde, sanık hakkında kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan mahkumiyet hükmü kurularak, gerekçeyle hükmün karıştırılması, Kabul ve uygulamaya göre de: 1- Halen Fatih Belediye Başkanlığında zabıta komiseri olarak görev yaptığını beyan eden sanığın, olay tarihi itibariyle görevi ve görevinin kapsamı, katılanın amiri konumunda bulunup bulunmadığı, görevi gereğince katılanın özlük dosyasına erişim imkanının olup olmadığı araştırılıp, atılı suçun, “görevin verdiği yetkiyi kötüye kullanarak” işlenip işlenmediği belirlendikten sonra, sanık hakkında TCK'nın 137/1-a maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, 2- Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında, sanığa hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, sanık hakkında belirlenen tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK'nın 52/3. maddesine ve bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktarın belirlenmesi sırasında uygulanan Kanun ve maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK'nın 232/6. maddening aykırı hareket edilmesi, 3- CMK’nın 231. maddesindeki “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na ilişkin düzenlemenin uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, aynı maddenin 6. fıkrasındaki koşullar irdelenip, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlarla birlikte isabetle değerlendirilerek, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği gözetilmeden, katılanın maddi bir zararının belirlenmediği olayda, duruşmadaki tutum ve davranışları ile suçunu ikrarından dolayı takdiri indirim maddesi uygulanarak cezasında indirim yapılan, kişilik özellikleri olumlu değerlendirilerek, hükmedilen hapis cezası adli para cezasına çevrilen sabıkasız sanık hakkında, “Daha önce kasıtlı suçtan mahkum olan sanığın yeniden suç işlemeyeceğine dair mahkememizde kanaat oluşmadığından” şeklindeki, sanığın adli sicil kaydıyla çelişen yetersiz gerekçelerle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 13.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.