Mahkemesi :Asliye Ceza MahkemesiSuç : Kişisel verilerin kaydedilmesi, hakaretHüküm : 1-Kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan: TCK'nın 135/1, 43, 51. maddeleri gereğince mahkumiyet,2-Hakaret suçundan: TCK’nın 125/1-3-a, 43, 51. maddeleri gereğince mahkumiyet.Kişisel verilerin kaydedilmesi ve hakaret suçlarıdan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:1-Kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;TCK'nın 135. maddesinde düzenlenen “Kişisel verilerin kaydedilmesi” suçunun oluşabilmesi için, belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, hukuka aykırı olarak kaydedilmesi gerekmekte olup, suçun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı, herkes tarafından bilinmeyen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olmayan, kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir. Bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, “kişisel veri” olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesinin, bilgisi dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi TCK'nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde; rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması TCK'nın 134/2. maddesinde özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında düzenlendiğinden, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesi, yasal anlamda, TCK'nın 135. maddesi kapsamında kişisel veri olarak değerlendirilemez.Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, öğretmen olarak görev yapan eşi dava dışı ... hakkında, öğrencilerine yönelik hakaret suçunu işlediği iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında, katılan ...’in okul müdürü ve Müşteki ...’in müdür yardımcılığını yaptığı okulda okuyan bazı öğrencilerin beyanlarına ihtiyaç duyulması nedeniyle, katılan ve müştekinin bu öğrencilerin dinlenilmesi için adliyede öğrencilerle beraber hazır bulundukları, öğrencilerin beyanlarının alınmasından sonra, katılan ...ve müşteki ...’in öğrencileri alarak adliye binası dışına çıktıkları sırada, sanığın müşteki ve katılanın rızası olmaksızın fotoğraflarını çeken sanığın bu eylemleri, TCK'nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilebilir.Özel hayat kavramı; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bu nedenle, kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmez. Kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibi geçerli olup, kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yapıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat kavramı kapsamına dahildir; ancak, süreklilik içermeyen ve özel yaşam alanına dahil olmayan olay ve bilgiler ise bu kapsamda değerlendirilemez. Sonuç olarak, bir olay ya da bilginin, özel hayat kavramı kapsamına girip girmediği belirlenirken, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, içinde bulunulan fiziki çevrenin özellikleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler göz önüne alınmalıdır.Ayrıca; özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, genel kast ile işlenebilen suçlardan olup, sanığın, “kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal etme” neticesini bilmesi ve istemesiyle TCK'nın 134/1. maddesinin ilk fıkrasındaki; bir özel hayat görüntüsü ya da sesini ifşa etmesi halinde anılan maddenin ikinci fıkrasındaki suçun manevi unsuru oluşur; ancak, her iki halde de kastın varlığından söz edebilmek için sanığın hukuka aykırı hareket ettiğini bilmesi ve bu biçimde hareket etmeye devam etmesi gerekir.Kişinin özel yaşam alanı içerisinde yer almayan görüntüsü, fotoğrafı ya da sesinin rızaya aykırı olarak kaydedilmesi veya kullanılması ise, kişilik hakkının ihlali olarak değerlendirilebilir ve sanığın suç oluşturmayan eylemi özel hukuk yaptırımlarına konu olabilir.Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada, öğretmen eşinin öğrencilerine yönelik hakaret suçundan yapılan soruşturma kapsamında ifadesi alınan öğrencilerine eşlik eden ve idareci olan katılan ve müştekinin, adliye dışında fotoğraflarını çektiğinin belirtildiği, tanık beyanlarıyla sanığın katılan ve müştekiyi süreklilik arz eden şekilde denetim ve gözetimi altına almadığı, kamuya açık alanda fotoğraf çekme eyleminin , özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturmaya yetmeyeceği; zira, içeriği tespit edilemeyen fotoğraf çekimine ilişkin anın, özel yaşam alanına dair görüntü niteliğinde olmadığı gibi bahse fotoğrafa da ulaşılamadığı ve fotoğrafın içeriğine vakıf olunamadığı göz önünde bulundurulduğunda, müşteki ve katılana ait adliye çıkışı çekildiği belirtilen fotoğrafların “kişisel veri” olarak kabul edilemeyeceği gibi, söz konusu görüntülerin, katılanın ve müştekinin özel yaşam alanına ilişkin ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte olmadığı da nazara alındığında, sanığın üzerine atılı kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan beraatine karar verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle, sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin, temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA,2-Hakaret suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;Sanığın, adliye çıkışı katılan ve müştekinin fotoğraflarını çektikten sonra, eşine karşı bir komplo düzenlendiklerini ve onlarında bu komplonun parçaları olduğunu söyleyerek, hakaret suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,Sanığın, müşteki ve katılanı doğrudan hedef alan “komplocu” ifadesini kullandığına dair bir delil bulunmadığı gibi, katılan ve müştekinin soruşturma aşamasında alınan beyanında “benim eşime bir komplo düzenlendi bu komplonun içinde sizde varsınız bu işin arkasında kimler olduğunu biliyorum.” şeklinde ifadeler kullandığının belirtildiği, tanıkların beyanında da, sanığın katılanlara hitaben “komplocu” şeklinde beyanda bulunduğunu duymadıklarını belirttikleri, adli soruşturma geçiren eşi aleyhine ifade vereceklerini düşünen öğrencileri adliyeye getiren katılan ve müştekiye yönelik söylediği sözlerin, eleştiri niteliğinde olup katılanı ve müştekiyi küçük düşürücü ve incitici nitelik taşımadığı anlaşıldığından, sanığın üzerine atılı hakaret suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilerek beraatine karar verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle, sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,Kabule göre de;Müşteki ....’in 22/09/2010 tarihinde alınan ifadesinde şikayetçi olmadığını belirtmesi ve sanığın açıkça şikayetten vazgeçmeyi kabul etmediğine dair beyanı bulunmadığı halde, sanık hakkında TCK’nın 43.maddesi uygulanarak sanık hakkında fazla ceza tayini,Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin, temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA, 19/01/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.