Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5412 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 9725 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi :Asliye Ceza MahkemesiSuç : 2863 sayılı Kanuna aykırılıkHüküm : Beraat 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili ile mahalli Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: ... uzmanlarınca düzenlenen 22/05/2009 tarihli raporda, ... İlçesi, ... Beldesi, ... Ören Yerinde, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun 14/01/1977 tarihli, A-287 ve 09/09/1997 tarihli A-1306 sayılı kararları ile tespit ve tescil edilen 1. ve 3. derece arkeolojik sit alanı içerisinde ... Tatil Sitesi Yönetim Kurulu tarafından izinsiz olarak deniz sahilinden traktör ve greyderlerle kum alınarak 3. derece arkeolojik sit alanına döküldüğü, traktör ve greyder ile kumların düzeltildiği, doğu sahilinde 1. derece arkeolojik sit sınırlarında yer alan duş kabinlerinin etrafında bulunan beton zeminlerin üzerine, yine disko binasının mevcutta var olan beton zeminin üzerine demir direkler dikildiğinin tespit edildiği, sanığın aşamalarda alınan savunmasında, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini beyan ettiği, Anayasa Mahkemesi'nin 13/10/2012 tarih, 28440 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2011/18 Esas, 2012/53 sayılı kararı ile 08/10/2013 tarih ve 6498 sayılı Kanun kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; Yüksek Mahkemece “mülkiyet hakkı ihlali” iddiasının kabul edilmediği, ancak, hukuk devletinin temel ilkelerinden olan “belirlilik ilkesi” ne göre, kişilerin maliki bulundukları taşınmazların korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı niteliğiyle tescilli olduğunu ya da sit alanı içerisinde kaldığını öğrenmeleri gerektiği hususunun vurgulandığı, iptal hükmündeki gerekçeler doğrultusunda, 2863 sayılı Kanunun “tespit ve tescil” başlıklı 7. maddesinin 6498 sayılı Kanun ile değiştirildiği, buna göre, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin tescil kararlarının, 7201 sayılı Tebligat Kanunu uyarınca maliklere tebliğ edilmesi; sit alanlarının, tabiat varlıklarının ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin tescil kararlarının da Resmî Gazete’de yayımlanmakla birlikte, Bakanlığın internet sayfasında bir ay süreyle duyurulması gerektiği; belirtilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından ise, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılacağı;Diğer yandan, arkeolojik sit alanlarında yapılabilecek ve yapılamayacak fiiller, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 05/11/1999 tarih ve 658 sayılı Arkeolojik Sitler Koruma ve Kullanma Koşulları hakkındaki ilke kararında tek tek sayıldığından, belirtilen hususta şahıslara ayrıca bildirimde bulunulması gerekmediği, sözü edilen ilke kararının (1) numaralı bendinde 1. derece arkeolojik sit alanlarının, “korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanları” olarak tanımlandığı, aynı bendin (ç) ile numaralandırılan alt bendinde, “ taş, toprak, kum vb. alınmamasına ... ” karar verildiği anlaşılmakla; Mahkemece, izinsiz uygulamaların icra edildiği taşınmazlara ilişkin tapu kayıtları dosya kapsamına alınarak beyanlar hanesinde sit alanı içerisinde yer aldıklarına ilişkin şerhin mevcut olup olmadığı, anılan Kurul kararlarının Resmi Gazetede ve mahallinde ilan edilip edilmediği araştırılarak ayrıca mahallinde fen, inşaat mühendisi ve arkeolog bilirkişilerin katılımı ile keşif icra edilerek kullanılan malzemelerin yıpranma durumu, işçilik ve diğer teknik etmenler birlikte değerlendirilerek izinsiz uygulamaların her birinin yapım tarihleri, ören yerine ve arkeolojik sit alanına zarar verilip verilmediği, dava konusu imalatların sanığın Kooperatifi temsile yetkili olduğu dönemde yapılıp yapılmadıkları tereddütsüz biçimde belirlenerek, izinsiz uygulamaların sanığın temsile yetkili olduğu dönemde ve fakat zamanaşamı süresi içerisinde yapıldıklarının, sanığın taşınmazın sit alanı özelliğini bildiğinin veya bilmesi gerektiğinin, anılan imalatların yapılması neticesinde ören yerine ve/veya sit alanına zarar verildiğinin saptanması halinde 2863 sayılı Kanunun 6498 sayılı Kanun ile değişik 65/1-1. cümle ve değişiklik öncesi yürürlükte bulunan 65/a maddesi uyarınca mahkumiyeti gerekeceği, izinsiz olarak gerçekleştirilen uygulamaların ören yerine ve/veya sit alanına zarar vermediğinin, sanığın kooperatifi temsile yetkili olduğu dönemde ve fakat zamanaşımı süresi içerisinde gerçekleştirildiğinin, sanığın taşınmazın sit alanı vasfını bildiğinin veya bilmesi gerektiğinin tespiti durumunda ise eylemin izinsiz olarak fiziki ve inşai müdahale kapsamında değerlendirilmesi, bu bağlamda, Mersin Valiliği bünyesinde faaliyette olan koruma uygulama ve denetim bürosunun bulunması ve hükümden önce, 11/10/2013 günlü Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 6498 sayılı Kanun ile 2863 sayılı Kanun'da, 65/1 ve 65/4 maddelerinin uygulanmasına ilişkin olarak getirilen değişiklikler karşısında, suça konu taşınmazın belediye veya İl Özel İdaresi sınırları içerisinde bulunup bulunmadığı araştırılarak, belediye sınırları kapsamında ise, suç tarihi itibariyle Silifke Belediyesi bünyesinde koruma uygulama ve denetim bürosu bulunmadığından 2863 sayılı Kanunun 65/1-2. cümle, İl Özel İdaresi sınırları kapsamında ise, Valilik bünyesinde sözü edilen büro mevcut olduğundan aynı Kanunun 65/4 maddesi uyarınca hukuki durumunun değerlendirilmesi, suça konu taşınmaza ilişkin Kurul kararlarının mahallinde ilan edilmediğinin, sanığın taşınmazın sit alanı niteliğinde olduğunu bilmediğinin, sanığın izinsiz uygulamaların gerçekleştirildiği tarihlerde kooperatifi temsile yetkili olmadığının belirlenmesi durumunda ise, sanığa atılı suçun unsurları oluşmayacağından beraatine karar verilmesi gerekeceği nazara alınmaksızın eksik inceleme ve “ Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 2863 sayılı yasada 6498 sayılı yasa ile yapılan değişiklik ile tebliğ veya ilanın suçun unsuru olarak düzenlendiğinden sanığın beraati gerektiği” şeklinde hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet Savcısı ile katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 30/03/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.