Mahkemesi :Asliye Ceza MahkemesiSuç : Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirmeHüküm : Beraat Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan sanıkların beraatlerine ilişkin hükümler, katılan tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi, TCK'nın 136/1. maddesinde “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlığı altında suç olarak tanımlanmış olup, eylemin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, aynı Kanunun 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür. Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA'sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir; ancak, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler, yasal anlamda “kişisel veri” olarak değerlendirilemez, aksinin kabulü; anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçlar doğurur, bu nedenle, bir kişisel bilginin, açıklanan anlamda “kişisel veri” kabul edilip edilmeyeceğine karar verilirken, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerekir. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; katılan ...'in, resmi nikahlı eşi sanık ... ile fiilen ayrı yaşamaya başladıkları dönemde, sanık ... ile evlenmeden önce fiziksel yakınlaşma içerisine girdiklerine ve hatta bu sırada sanık ...'ın bekaretini kaybettiğine dair açıklamaları içeren bir elektronik iletiyi, sanık ...'ın akrabalarının elektronik posta adreslerine göndermesini müteakip, konu ile ilgili kendisini arayanlara ayrı ayrı açıklamada bulunmak zorunda kalan sanık ...'ın, ablası olan diğer sanık ... ile birlikte, akrabaları olan 14 kişinin elektronik posta adresine, “Sayın akrabalarım ve dostlarım, maalesef ki ailemiz adına ve kız kardeşim Zuhal'ın başına talihsiz bir olay gelmiştir; ancak, bu olay sıradan olmadığı gibi, karşı tarafın ruh hastası olduğu, tıbben doktorlar tarafından, 12 yıl boyunca hasta olduğu ve hatta yatarak tedavi gördüğü onaylanmıştır, şizofren hastası olduğu kanıtlanmıştır...Olay kız kardeşimin evliliği süresince saklanmış, bir anlık boşluğunda rapor bulunmuştur. Bu sebepten dolayıdır ki siz arkadaşlarım ve aynı soy ismi taşıdığım akrabalarım ve dostlarım, bu şahısla sizi ne kadar tahrik etse dahi bile hiç bir şekilde muhatap olmamanız konusunda bilgilendiririm; çünkü, şu an olay 1 haftadır Cumhuriyet savcılığına ve polis gözetimi bilgisi altındadır...Şahıs hakkında hastaneye yatırılma kararı çıkmıştır; ancak, şahıs kaçtığından, saklandığından dolayı bu işlem yapılamamaktadır. Sizden istediğim tekrar ederim ki ..... isimli şahıstan uzak durmanız ve hiç bir şekilde muhatap alıp yaşamamanızdır. Çünkü, şahsın siz akrabalarımızı tanıdığını hatırlatır ve şahsın saldırgan olduğunu bilmenizi isterim. Şahıs tehdit edip, kız kardeşim ve ailemizi tanıyanların başına kötü şeyler yapacağını sözlü ve yazılı dile getirmiştir. Bu belgelerde savcılıkta mevcuttur. Saygılarımla....” ibarelerini taşıyan elektronik iletiyle beraber katılan ... hakkında, “Yaklaşık olarak 12 yıldan beri rahatsız. Şimdiye kadar ... Devlet Hastanesinde hem yatırılarak hem ayaktan yıllardır tedavi oluyor, paranoid psikotik boyutlar düşünce bozuklukları ile birlikte saldırgan davranışlarının egemen olduğu şizofrenik tablodur, tedavi ile işlevselliği tam olarak düzelmeyen ve tedavisi aksadığında çabucak dekompanse olup, bozulup, kötüleşebilen olgudur.” ibarelerine yer verilen ve katılan ...'in “kronik şizoaffektif bozukluk F 25” rahatsızlığı olduğunu gösteren .... Devlet Hastanesinin 27.01.2011 tarihli özürlü sağlık kurulu raporunu, sanık ...'nın elektronik posta adresinden gönderdikleri olayda, Sanıkların aksi kanıtlanamayan savunmaları ve olayın oluş şekline göre, katılanın, psikolojik rahatsızlığı nedeniyle akrabalarına karşı saldırgan tutum ve davranışlar sergileyebileceği endişesini taşıyan sanıkların, katılan tarafından yayılan dedikoduların asılsız olduğunu ispatlama amacını taşıyan eylemlerinde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettikleri kabul edilemeyeceğinden, Tebliğnamedeki, “Sanıkların eylemlerinde katılanın yaptığı saldırıya karşılık savunma amacının güdüldüğü, dolayısı ile katılandan kaynaklanan haksız harekete karşılık bir açıklama getirmek amacı doğrultusunda bu yola başvurduklarından bahisle kast yokluğundan beraat kararı verilmiş ise de, karşılıklı hakarette ceza indirimi sağlayan TCK'nın 129. maddesindeki düzenlemenin, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu için geçerli olmadığı, gerekçedeki sebeplerin sadece tahrik nedeni ile indirim yapılacak türden olduğu” düşüncesiyle hükümlerin bozulmasını öneren görüşe iştirak edilmemiştir. Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suç açısından sanıkların kastlarının bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılanın sübuta ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, beraata ilişkin hükümlerin isteme aykırı olarak ONANMASINA, 24.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.