Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2980 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 30406 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi :Asliye Ceza MahkemesiTehdit, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek ve sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret suçlarından sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7/2 (üç kez), 106/1-1. Cümle, 125/2, 134/2 ve 43/1. (iki kez) maddeleri gereğince 7 Ay 15 gün hapis, 3 ay 22 gün hapis ve 1 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair, Gebze 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/03/2013 tarihli ve 2012/1410 esas, 2013/435 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.Dosya kapsamına göre,1- Sanığın üzerine atılı hakaret ve özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek suçlarının soruşturma ve kovuşturmasının şikayete tabi olduğu ve müştekinin şikayetinden vazgeçtiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında düşme kararları yerine mahkumiyet kararları verilmesinde,2- Sanığın üzerine atılı tehdit suçuna ilişkin, sanık tarafından gönderildiği belirtilen mesaj içeriğinin, 5237 sayılı Kanun'un 106/1-2. cümlesinde yer bulan sair tehdit suçuna vücut vereceği, bu suçun soruşturma ve kovuşturmasının şikayete tabi olduğu ve müştekinin şikayetinden vazgeçtiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında düşme kararı yerine daha aleyhine sonuç doğuracak şekilde aynı Kanun'un 106/1-1.cümlesi gereğince mahkumiyet kararı verilmesinde,İsabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 09.12.2013 gün ve 94660652-105-41-8996-2013-18564/75083 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23.12.2013 gün ve .....sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;Dosya incelenerek gereği düşünüldü:Sanığın, bir dönem duygusal boyutta arkadaşlık ilişkisi içerisinde olduğu mağdurenin, adı, soyadı, mezun olduğu okul bilgileri, ikamet ettiği eve ait adres bilgileri ile birlikte, mağdurenin günlük hayatta çekilmiş fotoğrafı ile oturduğu eve ait dış cepheden çekilmiş fotoğrafları, mağdure tarafından arkadaşlıklarına son verilmesine tepki olarak ve mağdurenin bilgisi ve rızası dışında, “facebook” adlı sosyal paylaşım sitesinde yayınladığı, mağdure adına oluşturduğu profil sayfasında mağdurenin küçük düşmesine yol açan değer yargısı içerecek, onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte mağdurenin ağzından ifadeler yazdığı; ayrıca, yine arkadaşlıklarının sona ermesinin etkisi ile, kendisine ait cep telefonundan mağdureye ait cep telefonuna, dosyada mevcut mesaj tespit tutanağında ayrıntılı şekilde belirtildiği üzere, yaklaşık bir hafta sürecek şekilde, mesajlar çekerek, mağdurenin hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehditte bulunduğu ve suretiyle mağdurenin onur, şeref ve saygınlığına saldırdığı olayla ilgili olarak,(A) Tehdit suçundan kurulan hükümle ilgili kanun yararına bozma isteminin incelenmesinde;Sanığın üzerine atılı tehdit suçuna ilişkin, sanık tarafından gönderildiği belirtilen mesaj içeriğinin, TCK'nın 106/1-2. cümlesinde yer bulan sair tehdit suçuna vücut vereceği, bu suçun şikayete tabi olduğu ve müştekinin şikayetinden vazgeçmiş olması nedeniyle sanık hakkında düşme kararı yerine mahkumiyet kararı verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulmuş ise de, Dosya içerisinde mevcut 22.08.2012 tarihli, içeriği sanık tarafından da ikrar edilen ve kolluk tarafından düzenlenen “Mesaj tespit tutanağı” içeriğine göre, sanığın 10.08.2012 tarihinden itibaren 17.08.2012 tarihine kadar mağdureye tehdit ve hakaret içeren mesajlar gönderdiği, bu mesajların içerisinde, 10.08.2012 tarihli, 11.08.2012 tarihli, 12.08.2012 tarihli, 13.08.2012 (üç kez) tarihli olan mesajların içeriğinde, sanığın mağdureye işkence yapacağını, katil olacağını, mağdureyi “geberteceğini”, aralarındaki olayların her ikisinin canına mal olacağını beyan ederek tehditte bulunduğu, bu ifadelerin TCK'nın “Tehdit” suçunu düzenleyen 106. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde yer alan ve soruşturulması ve kovuşturulması şikayete tabi olmayan tehdit suçunu oluşturduğu, bu suçtan dolayı mağdurenin sanık hakkında şikayetçi olmamasının davanın düşmesine neden olmayacağı, davaya esas 22.10.2012 tarihli iddianamenin sanığın eyleminin tarif edildiği paragrafında “sanığın dosyada mevcut mesaj tespit tutanağında belirtildiği şekilde” mesajlar çekerek mağdureye tehditte bulunduğunun belirtildiği, bu itibarla sanık hakkında TCK'nın 106/1-1. cümlesinde düzenlenen ölümle tehdit suçundan dava açıldığı, bu suç nedeniyle kurulan hükmün ise, mevcut hali ile usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, bu suç yönünden kurulan hükme ilişkin kanun yararına bozma talebinin REDDİNE,(B) Özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etme suçundan kurulan hükümle ilgili olarak kanun yararına bozma isteminin incelenmesinde de;Sanığın üzerine atılı özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etme suçunun soruşturma ve kovuşturmasının şikayete tabi olduğu ve müştekinin şikayetinden vazgeçtiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında düşme kararı yerine mahkumiyet kararı verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulmuş ise de, Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi, TCK'nın 136/1. maddesinde “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlığı altında suç olarak tanımlanmış olup, eylemin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, aynı Kanunun 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür.Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA'sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir; ancak, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler, yasal anlamda “kişisel veri” olarak değerlendirilemez, aksinin kabulü; anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçlar doğurur, bu nedenle, bir kişisel bilginin, açıklanan anlamda “kişisel veri” kabul edilip edilmeyeceğine karar verilirken, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerekir.Özel hayat kavramı; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bu nedenle, kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmez. Kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibi geçerli olup, kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yapıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat kavramı kapsamına dahildir; ancak, süreklilik içermeyen ve özel yaşam alanına dahil olmayan olay ve bilgiler ise bu kapsamda değerlendirilemez. Sonuç olarak, bir olay ya da bilginin, özel hayat kavramı kapsamına girip girmediği belirlenirken, sadece içinde bulunulan fiziki çevrenin özelliklerine bakılmamalı, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler de göz önüne alınmalıdır.Özel hayata ilişkin görüntü ya da seslerin, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi, TCK'nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde; ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması, aynı maddenin 2. fıkrasında, özel hayatın gizliliğini ihlal başlığı altında, birbirinden bağımsız iki ayrı suç olarak düzenlenmiş olup; kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı, herkes tarafından bilinmeyen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olmayan, kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi eyleminin TCK'nın 136/1. maddesinde düzenlenen “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçu kapsamında değerlendirilecektir.Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya içeriğine göre; sanığın, bir dönem duygusal boyutta arkadaşlık ilişkisi içerisinde olduğu mağdurenin, adı, soyadı, mezun olduğu okul bilgileri, ikamet ettiği eve ait adres bilgileri ile birlikte, mağdurenin günlük hayatta çekilmiş fotoğrafı ile oturduğu eve ait dış cepheden çekilmiş fotoğrafları, mağdure tarafından arkadaşlıklarına son verilmesine tepki olarak ve mağdurenin bilgisi ve rızası dışında, “facebook” adlı sosyal paylaşım sitesinde yayınladığı olayla ilgili olarak, mağdurenin, aktif kullanımında olan, herkes tarafından bilinmeyen veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olmayan, ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı adres bilgilerini, adı, soyadı, kendisine ve oturduğu eve ait fotoğrafı ile birlikte rızası dışında, başkalarının bilgisine sunan sanığın eyleminin TCK'nın 136/1. maddesindeki “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçunu oluşturacağı, mahkemece suç vasfında yanılgıya düşülerek, sanığın yazılı şekilde TCK'nın 134/2. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyetine karar verilmiş ise de, sanığın sübut bulan eyleminin soruşturulmasının ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olmadığı, bu yönüyle sanık hakkında kurulan hükmün, usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, sanığın eyleminin şikayete tabi olduğu ve şikayet yokluğu nedeniyle davanın düşürülmesi gerektiği gerekçesiyle, bu suç yönünden kurulan hükme ilişkin kanun yararına bozma talebinin REDDİNE,(C) Sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret suçundan kurulan hükümle ilgili olarak kanun yararına bozma isteminin incelenmesine gelince;Sanığın üzerine atılı hakaret suçunun soruşturmasının ve kovuşturmasının şikayete tabi olduğu ve müştekinin şikayetinden vazgeçtiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında düşme kararı yerine mahkumiyet kararı verilmesinde isabet görülmediğinden Adalet Bakanlığı'nın bu yöne ilişkin kanun yararına bozma isteminin KABULÜNE, Gebze 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 28.03.2013 tarih ve 2012/1410 esas, 2013/435 sayılı kararının, sanık hakkında hakaret suçundan cezalandırılmasına karar verildiği (2) numaralı hükmünün, 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, CMK'nın 309/4-d maddesindeki “Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.” şeklindeki düzenleme gereği bozma nedenine göre işlem yapılarak hakaret suçundan açılan kamu davasının “5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca şikayet yokluğu nedeniyle DÜŞMESİNE”; dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.