Mahkemesi :Ağır Ceza MahkemesiSuç : Taksirle öldürmeHüküm : TCK’nın 85/2, 62, 63, 53/6. maddeleri uyarınca mahkumiyet Taksirle öldürme suçundan sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükümler, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: 1-Sanık ... hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:Üç kişinin öldüğü, iki kişinin yaralandığı olayda, asli kusurlu olduğu anlaşılan sanık ... hakkında, temel ceza tayininde asgari hadden daha fazla uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz olmadığında bozma nedeni yapılmamıştır. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafilerinin kusura ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 07/07/2009 tarih 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK'nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan "failin kastının ağırlığı, güttüğü amaç ve saik" gerekçesine dayanılamayacağının gözetilmemesi,Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hüküm fıkrasının A-1. bendinde yer alan “sanığın kastının ağırlığı, amaç ve saik” ibaresinin çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA,2-Sanık ... hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; 5237 sayılı Kanun'un 6-c maddesinde, kamu görevlisi; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak tanımlanmaktadır. Maddi ceza hukukuna ait bu tarifin, suçun unsurları ile cezanın arttırılıp indirilmesine dair hükümler için geçerliliğini sürdüreceği tabiidir.Genel yargılama usulünü düzenleyen 5271 sayılı Kanun'da kamu görevlisinin tanımlanmasına lüzum görülmemiştir.4483 sayılı Kanun, memurlar ve kamu görevlileri için soruşturma ve yargılama usulünü düzenleyen özel bir düzenleme olmakla birlikte, tüm kamu görevlilerine ve kamu görevlilerinin bütün suçlarına ait hükümler getirmemiş, gerek failler, gerekse fiiller için sınırlandırıcı hükümlere yer verilmiştir. Nitekim 2. maddesinde, kanunun, tüm kamu görevlileri hakkında uygulanmayacağını, yalnızca: Devletin yada kamu tüzel kişilerinin, genel idare esaslarına göre yürüttüğü kamu hizmetlerini, asli ve sürekli şekilde ifa eden görevlilerinin işledikleri suçlar hakkında uygulanacağını öngörmüştür. İlk bakışta da anlaşılacağı üzere, 4483 sayılı Kanunun süjesini oluşturan kamu görevlileri, TCK'nın tanımına göre çok sınırlı sayıda bir gruptan oluşmaktadır.Maddi ceza hukukuna dair norm, kişinin kamusal faaliyete katılmasını yeterli görerek, kişiyi kamu görevlisi olarak tanımlarken, 4483 sayılı Kanun, kamusal faaliyete katılmak koşuluna ilaveten, kamusal faaliyetin genel idare esaslarına göre yürütülmesini, faaliyetin Devletin asli görevlerinden olmasını ve sürekli hizmet şartlarını zorunlu görmektedir. İdare hukukunda, genel idare, Cumhurbaşkanı dahil başbakanlık, bakanlıklar ve bağlı kuruluşları ifade etmekte, asli görev ise Anayasa ile Devlete verilen sağlık, eğitim, güvenlik yargı gibi yükümlülükler olarak tanımlanmaktadır. Süreklilik ise, kadrolu ya da kadrolu sözleşmelileri kapsayan statü olarak anılmaktadır.Bu değerlendirmeler ışığında; genel idare esaslarına göre hizmet yürüten herhangi bir bakanlığın, taşra ya da merkez teşkilatında kadrolu şoför yada hizmetli olarak çalışan kişi, maddi ceza hukukuna göre kamu görevlisi sayılırken, araç kullanmak, ya da temizlik yapıp evrak taşımak biçiminde tezahür eden hizmetlerinin, Devlet'in asli hizmeti kapsamında kabul edilmemesi nedeniyle, 4483 sayılı Kanun'da tanımlanan kamu görevlisi olarak kabulü mümkün görülmemektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 27.05.2014 tarih ve 2014/120 Esas 2014/291 Karar sayılı ilamı da esas alınmak suretiyle somut olay değerlendirildiğinde; suç tarihinde Diyarbakır Devlet Hastanesinde ambulans şoförü olarak çalışmakta olan sanık ...’ın, idaresindeki ambulansla bir hastayı hastaneye sevk ederken, gece vakti, aydınlatma olmayan, 7 metre genişliğindeki iki yönlü yolda, önünde seyretmekte olan, ışık donanımları olmayan traktöre arkadan çarpması sonucu, ambulans içindeki üç kişinin ölmesine ve bir kişinin hayati tehlike geçirecek ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralanmasına neden olduğu olayda; sanığın memur olup olmadığı fark etmeksizin, 4483 sayılı Kanun hükümleri uyarınca soruşturma izni alınması gerekmediğinden, tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın ve katılan vekilinin, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;1- Bilirkişi ve Adli Tıp Kurumu raporlarına göre sanığın tali kusurlu olduğunun belirtildiği, TCK'nın 50/4 maddesi hükmü uyarınca taksirli suçlardan dolayı hükmedilen hapis cezasının uzun süreli de olsa, diğer koşulların varlığı halinde adli para cezasına çevrilebileceği, dosyada bulunan adli sicil kaydına göre sabıkası bulunmayan, sanık hakkında, kişilik ve sosyal ekonomik durumu da dikkate alınarak, tayin edilen hapis cezasının TCK 50/1-a maddesi gereğince paraya çevrilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yerinde olmayan gerekçe ile anılan hükmün uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,2- Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 07/07/2009 tarih 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK'nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan "failin kastının ağırlığı, güttüğü amaç ve saik" gerekçesine dayanılamayacağının gözetilmemesi,Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 18.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.