Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2292 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 23958 - Esas Yıl 2013





Tebliğname No : 12 - 2013/258408Mahkemesi : Sakarya 2. Ağır Ceza MahkemesiTarihi : 07/02/2012Numarası : 2010/306-2012/23 Suç : Tren kazası neticesinde ölüme neden olma Tren kazası neticesinde ölüme neden olma suçundan sanıklar hakkındaki davaların zamanaşımı nedeniyle düşmesine ilişkin hükümler, katılanlar vekilleri, mağdurlar U.. B.. ve B.Y. vekilleri tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: 5271 sayılı CMK'nın 234/2. maddesindeki zorunluluğa rağmen mahkemece barodan kendilerine vekil atanmamış olması nedeniyle davaya katılma haklarını kullanamayan mağdurlar U.. B.. ve Burak Yarlıgan'ın, aynı Kanunun 260. maddesi uyarınca katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören sıfatıyla temyiz haklarının bulunduğu kabul edilerek, Dairemizin 24.04.2013 tarihli tevdi kararı üzerine yerel mahkemece barodan atanan vekilleri aracılığıyla hükümleri temyiz etmek suretiyle katılma iradelerini ortaya koyan mağdurların, 5271 sayılı CMK'nın 237/2. maddesi uyarınca davaya katılmalarına karar verilerek yapılan incelemede: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekillerinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak, 1- Oluşa ve kabule göre; olay tarihinde 1. makinist olarak sanık F.. K..'un, 2. makinist olarak sanık R.. S..'in yönetimindeki Haydarpaşa Ankara seferini yapmakta olan Y.K.K. isimli yolcu treninin 2. vagonunun sol tekerleğinin, Sakarya ili Pamukova ilçesi sınırları içerisinde, M.-O. istasyonları arasında raydan çıkmasının ardından, 2. vagondan ayrılan 1. vagonun sürüklenmesi ve akış düzeni bozulan lokomotife bağlı 5 vagonun hat dışı kalarak devrilmeleri neticesinde ikisi kondüktör ile tren odacısı olan görevlilerle birlikte trende yolcu olarak bulunan 38 kişinin öldüğü ve birden fazla kişinin yaralandığı; demiryolu taşıtları ile hat üst yapısı ve kataner direklerinde maddi hasar meydana geldiği, kazanın oluşumundaki kusur durumlarına ilişkin olarak alınan bilirkişi raporlarında, 1. makinistin livrede 80 km. olarak belirlenen hız limitine uymayıp, 132 km. süratle dönemece girerek, yönetimi altındaki trenin seyir güvenliği için gerekli dikkat ve özeni göstermediğinden 3/8 oranında, 2. makinistin ise seyir hızı konusunda 1. makinisti uyarmadığından 1/8 oranında kusurlu olduklarının belirtildiği; ayrıca, “hızlandırılmış tren” uygulamasına geçilmesine rağmen hız artırımı sonucu üst yapıda oluşabilecek olumsuzluklara karşı yeterli bakım, onarım ve denetimin yapılmamış olması, olayın meydana geldiği kesimde sık aralıklı dönemeçler bulunması ve bu durumun seyir güvenliğinin sağlanmasında risk oluşturması karşısında, makinistlerin tarifeye uygun hızda gitmelerine yardımcı olacak bilgisayar destekli otomatik ya da yarı otomatik ilave tedbirlerle sistemin donatılması gerekirken, hız kontrolünün yalnız makinistlerin dikkatine bırakılmasının kazanın meydana gelmesinde etkili olması nedeniyle işletmeye de 4/8 oranında kusur izafe edildiği olayda, sanıkların lehlerine olan ve 765 sayılı TCK'nın 389/1. maddesine uyan eylemleri için aynı Kanunun 102/4 ve 104/2. maddeleri gereğince suç tarihinden itibaren hesaplanan 7 yıl 6 aylık zamanaşımı süresinin karar tarihinden önce gerçekleştiği gerekçesiyle, sanıklar hakkında açılan kamu davalarının 765 sayılı TCK'nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddeleri gereğince düşmesine karar verilmiştir. Ancak, sanıkların eylemlerinin 765 sayılı TCK'nın 455/2. maddesi kapsamında da değerlendirilebileceği nazara alındığında, öncelikle suça ilişkin nitelendirme yapıldıktan sonra dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmelidir. 765 sayılı TCK'nın 389. maddesinde; tedbirsizlikle demiryolu üzerinde bir kaza tehlikesine neden olmak ve kazaya neden olmak fiilleri yaptırıma bağlanmış, aynı Kanunun 455. maddesinde ise taksirle ölüme neden olmak fiilleri cezalandırılmıştır. Her iki maddede yaptırıma bağlanan fiillerin benzerliği, başka bir anlatımla demiryolunda meydana gelen ve kişilerin yaralanması veya ölmesi ile sonuçlanan eylemlerde hangi hükümlerin uygulanacağı 09.04.1947 gün ve 4-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'na konu olmuş, 389. maddenin özel hüküm niteliğinde bulunduğu, özel hüküm mevcut iken genel hükümlerin uygulanamayacağı kararlaştırılmış, konu öğretide de tartışılmış, Prof. Dr. Nurullah Kunter; bu içtihatla ilgili yaptığı değerlendirmede, maddeler arasında özel hüküm-genel hüküm ilişkisi bulunmadığını, sonucu itibariyle doğru olan İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesi yönünden isabetli olmadığını, burada bir fiille birden fazla suçun işlendiği; ancak, failin, 79. maddede düzenlenen fikri içtima hükümleri uyarınca en ağırından cezalandırılması gerektiği ve cezaların ağırlıklarının karşılaştırılması suretiyle sonuca varılması gerektiğini belirtmiştir (Nurullah Kunter; Demiryolu Kazasına ve Dolayısıyla Ölüme Sebebiyet, İÜHF Mecmuası, 1947). Görüldüğü gibi, anılan İçtihadı Birleştirme Kararı özel-genel hüküm ilişkisinden hareketle, öğreti ise fikri içtimadan hareketle, demiryolunda meydana gelen kazalarda ölüm veya yaralanma vukuu halinde 765 sayılı TCK'nın 389. maddenin uygulanacağı sonucuna ulaşmıştır. Varılan bu sonuç isabetli ise de; herhangi bir nedenle özel hükümden veya ağır olan hükümden cezalandırma imkanının ortadan kalkması halinde genel veya hafif olduğu kabul edilen hükümden cezalandırma imkanı bulunmakta ise failin cezalandırılması mümkün olacak mı? Başka bir anlatımla olayımızda olduğu gibi demiryolu kazası sonucu kişilerin ölmesi halinde, eylemi özel olarak cezalandıran 389. madde gereğince zamanaşımı süresi gerçekleşmişse fail genel hüküm olan 455/2. maddesiyle mi cezalandırılacak, yoksa zamanaşımı nedeniyle düşme kararı mı verilecektir. Bu konu bugüne kadar tartışılmamış olmakla beraber, özel veya ağır cezayı gerektiren hüküm herhangi bir nedenle uygulama imkanını yitirmiş olmasına rağmen, genel hüküm uyarınca cezalandırma imkanı mevcutsa uyuşmazlık bu hüküm kapsamında çözümlenmelidir. Zira, iki hükmün birbirine nispetle özel ve genel hüküm teşkil etmeleri, genel hükmün bertaraf edilmesi için yeterli bir gerekçe değildir; kanun koyucunun, bir özel hükmü sevk ederken, bu hükmün kapsamına giren olaylara artık genel hükmün uygulanamayacağı iradesini de ortaya koyması gerekir (Prof. Dr. Tahir Çağa; Özel Hüküm Genel Hükmü Daima Bertaraf Eder mi?, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1991/3). Buna göre; özel hüküm olan 389. maddenin, genel hüküm olan 455/2. maddenin uygulanmasını ortadan kaldırdığına dair anılan maddelerde doğrudan ya da dolaylı bir açıklamaya yer verilmemiş olması karşısında, failin hukuki durumu 455/2. maddeye göre belirlenecektir. Öğretinin fikri içtima görüşü nazara alındığında da sonuç değişmez. Çünkü, fikri içtima kapsamına giren suçlardan birinin zamanaşımına uğramış olması halinde, fikri içtima ilişkisi sona erecek, failin sorumluluğu, mevcudiyetini devam ettiren diğer suça göre tayin edilecektir. Bu açıklamalar ışığında somut olayda, 765 sayılı TCK'nın 389/1. maddesi gereğince gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle sanıkların cezalandırılma imkanı ortadan kalktığı, sanıklarının hukuki durumunun aynı Kanun'un 455/2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle, sanıklar hakkındaki davaların zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi, 2- Adli emanete alınan eşyalar hakkında bir karar verilmemesi, Kanuna aykırı olup, katılanlar vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 03.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.