Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 22325 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2855 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi :Sulh Ceza MahkemesiSuç : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma Hüküm : CMK'nın 231/11. maddesine göre açıklanan; TCK'nın 179/3-2, 62/1, 50/1-a, 52/2-4, 50/6. ve 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddeleri gereğince mahkumiyetTrafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü; 5271 sayılı Kanun’unun 231. maddesinin 11. fıkrasında, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmesi halinde veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde mahkemece hükmün açıklanacağı belirtilmiş olup, bu iki halin gerçekleştiğinin saptanması durumunda, mahkemece yapılacak işlem, önceden verilen ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu olması nedeniyle hukuki varlık kazanmayan hükmün açıklanmasından ibarettir. Bu iki şarttan birine aykırılık nedeniyle hükmün açıklanması halinde mahkemece, uygulanmasında yasal zorunluluk bulunduğu halde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle uygulanamayan yasal hükümler hariç olmak üzere önceki hükümde bir değişiklik yapılmayacağından, yeniden kurulan hüküm de önceden verilen hükmün infazını sağlamaya yöneliktir. Yeniden hüküm verilmesi ise yanlızca sanığın “kendisine yüklenen yükümlülüklerin yerine getirilememesi" halinde mümkündür. Bu şart gerçekleştiğinde, sanığa yeni bir imkan sağlamayı düşünen yasa koyucu, yükümlülüğün yerine getirilememesi haline münhasır olarak mahkemeye, sanığın durumunun değerlendirilmesi suretiyle, cezanın kısmen infazına yada önceki hükümde yasal zorunluluk nedeniyle tartışılamayan erteleme veya seçenek yaptırımlara çevirme kurumlarının değerlendirilmesi suretiyle yeniden hüküm kurması imkanını sağlamıştır. Bu son halde dahi mahkeme, sübut ve nitelendirmenin değiştirilmesi veya önceki uygulamadan dönme yönünden bir imkâna sahip olmamakta, yalnızca önceki hükmün varlığı kabul edilerek, belirli bir kısmının infaz edilmemesi ya da önceki hükümde değerlendirilemeyen TCK’nın 50 veya 51. maddelerinin uygulanması yetkisine sahip olabilmektedir. Kural olarak hükümlerin açıklanması, duruşma açılmak ve taraf teşkili sağlanmak suretiyle yapılmak zorunda ise de, denetim süresi içinde kesinleşmiş bir yargı kararıyla kasten yeni bir suç işlediği sabit olan sanık hakkında, yapılan işlem önceki hükmün açıklanmasından ibaret olduğundan ve bu şartın gerçekleşmesi halinde kesin yargı halini almış bir hükmün varlığı nedeniyle başkaca araştırılacak bir husus bulunmadığından, duruşma açılmaması hakkın özünü zedelemeyecektir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Mahkemece, 13.12.2011 tarih ve 2011/203 E – 2011/338 sayılı kararı ile sanığın TCK'nın 179/3-2, 62/1. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına karar verilmiş, sanığın denetim süresi içinde 05.07.2012 tarihinde işlediği hakaret suçundan dolayı Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.01.2013 tarih ve 2012/2105 E- 2013/75 K. sayılı mahkumiyet hükümlerinin kesinleşmesi üzerine, mahkemesine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının değerlendirilmesi için yapılan 06.03.2013 tarihli ihbar üzerine, dosya yeniden ele alınarak duruşma açılıp, sanık duruşmaya davet edilerek önceki hüküm açıklanmıştır. Her ne kadar mahkemece yeniden hüküm tesis edilmiş ise de, verilen hüküm yeni bir hüküm olmayıp, önceki hükme varlık kazandırmaktan ve infazda olası güçlüklerin önlenmesi için hüküm fıkrasının, açıklanan hükme de yazılmasından ibaret olduğundan sanığın hapis cezası ile mahkumiyeti yerine yazılı şekilde hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilerek adli para cezası ile mahkumiyetine karar verilmesi; aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre; sanığın sübuta ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;1- TCK'nın 50/6. maddesinde bulunan “yaptırımın” ibaresinin 01/03/2008 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 26/02/2008 tarih 5739 sayılı Kanunun 4. maddesi ile “tedbirin” olarak değiştirilmesi ile sözü edilen maddenin birinci fıkrasının “a” bendi uyarınca hapis cezasının paraya çevrilmesi seçenek yaptırım, diğer bentlerde düzenlenen hususların ise seçenek tedbir niteliğinde olduğu, TCK'nın 50/6. maddesinde hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesinin sonuçlarının düzenlediği, somut durumda ise sanık hakkında bir tedbir niteliğini haiz olmayan, uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verildiği, kaldı ki bu durumun hükmün tesisi aşamasında değil, hükmün kesinleşmesinden sonra infaz aşamasında nazara alınacağı hususu gözetilmeksizin infazı kısıtlar biçimde karar tesis edilmesi,2- Sanık hakkında hükmolunan adli para cezası taksitlendirilirken TCK'nın 52/4. maddesi uyarınca taksitlerden birinin ödenmemesi halinde, geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin ihtar edilmesi yerine 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca ihtarata karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususlarda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hükmün 6. bendinin hüküm fıkrasından çıkartılması ile yerine “TCK'nın 52/4. maddesi uyarınca taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına” ilişkin bendin yazılması suretiyle eleştirilen husus dışında sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 10/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.