Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2092 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2784 - Esas Yıl 2015





Mahkemesi :Ağır Ceza MahkemesiDavacılar : ..., 2-...Dava : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminatDava Tarihi : 22/10/2013Hüküm : Davanın kısmen kabulü ile davacı ... için 4.000 TL, davacı ... için 2.000 TL manevi tazminatın davalı Hazineden alınarak davacılara verilmesineDavacıların tazminat taleplerinin kısmen kabulüne ilişkin hükümler, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:Davacılar vekili 22/10/2013 tarihli dava dilekçesinde, davacıların 20.02.2009 tarihinde yakalanarak, 23.02.2009 tarihinde tutuklandıklarını, tahliye taleplerinin basmakalıp (klişe) gerekçelerle reddedilerek tutukluluk hallerinin sürdürüldüğünü, duruşmaların tutuklu işlere ilişkin yargılamanın gerektirdiği süratle yapılmayarak CMK’nın 141/1-d ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3. maddelerinin ihlal edildiğini belirterek, davacı ... lehine gözaltına alındığı, 20.02.2009 tarihinden, tahliye olduğu 08.12.2011 tarihine kadar 2 yıl 9 ay 18 gün tutuklu olarak yargılanması nedeniyle 8.000 TL, davacı ... için gözaltına alındığı, 20.02.2009 tarihinden, hakkında verilen cezanın onaylandığı tarihe kadar 4 yıl 4 ay 2 gün tutuklu yargılanması nedeniyle 9.000 TL manevi tazminatın gözaltı tarihinden işleyecek yasal faizi ile yargılama masrafları ve vekalet ücretleriyle birlikte davalı hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda, “davacı ... için 4.000 TL, davacı ... için 2.000 TL manevi tazminatın yasal faizi ile davalı hazineden alınarak davacılara verilmesine hükmedilmiş olup, verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;5271 sayılı CMK’nın; “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına da gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır. Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, kişinin (davacının) yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, yada hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesinin veya verilen hükmün kesinleşmesinin beklenmesine gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir. 2709 sayılı TC. Anayasası'nın 19/son, 36, 40 ve 90. maddeleri gereğince iç hukuk kapsamında kanun hükmünde bağlayıcılığı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesindeki özgürlük ve güvenlik hakkı düzenlemeleri ile bu bağlamdaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre, davacıların hukuki durumu değerlendirildiğinde, somut olayda davacı ... hakkında verilen mahkumiyet hükmünün kesinleştiği tarihe kadar 5271 sayılı CMK’nın 102. maddesinde öngörülen azami tutukluluk süresinin dolmadığı anlaşılmakla birlikte, davacıların koruma tedbirine konu ceza davasında tutuklu kaldıkları süre yönünden değerlendirme yapıldığında, konuya ilişkin AİHM’in tutukluluk konusunda benimsediği ilkelere göre; davanın kapsamı, dosyadaki delillerin çokluğu, sanıklara yüklenen suçların sayısı ve niteliği ile sanık sayısı gibi durumların tutukluluk süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gerektiği ifade edildiği, AİHM'in davanın karmaşık olması durumunu tutukluluk süresinin makul olup olmadığının değerlendirmesinde dikkate aldığı, özellikle organize suçlar bakımından ve ayrıca olayın istisnai koşullarının, karmaşıklığının, başvurucunun kovuşturulmasına neden olan eylemin ağırlığının, başvurucunun kaçma ihtimalinin de AİHM tarafından dikkate alındığı görülmektedir. Somut olayda davacılara (sanıklara) atfedilen suçun ciddi ve ağır olduğu, atılı suça ilişkin olarak yapılan yargılamadaki, delillerin sayı ve niteliği, yargılanan eylemlerin sayısı, sanık sayısı ve eylemlerin niteliğinden hareketle dosyanın karmaşıklık düzeyi dikkate alındığında, AİHM tarafından tutukluluk ve tutukluluğun devamı kararlarının gerekçesi olarak "delillerin durumu" ifadesinin ciddi suç göstergelerinin varlığı devamlılığı hususunda bir etken olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunda genel ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapmak mümkün görünmemekte ve yargılamanın özenli yürütülmediğine ilişkin somut veriler bulunmamakta ve ileri sürülmemektedir. Tutukluluğun uzunluğuna ilişkin itiraz ve serbest bırakmaya ilişkin talepler herhangi bir belgeye dayalı olmayıp mahkemenin cezalandırmaya ilişkin gerekçesi dayanılan delillere göre atılı suçların işlendiğine ilişkin kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığını devam ettirdiğinin olay ve olgulara dayandırılarak, bu olguların varlığını sürdürmüş olması ve sonuç olarak davacılara (sanıklara) verilen hapis cezalarının kesinleşmiş olması karşısında, açıklanan gerekçeler doğrultusunda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davacılar lehine tazminata hükmedilmesi,İsabetsiz olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince, BOZULMASINA, 15.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.