Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 19303 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 34103 - Esas Yıl 2012





Mahkemesi :Asliye Ceza MahkemesiSuç :Taksirle ÖldürmeHüküm :TCK'nın 85/1, 62, 50/4, 50/1-a, 52, 52/4, 50/6. maddeleri gereğince mahkûmiyet Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkûmiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde, kastı aşan suçlarda veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda cezalandırılabilmek için failin meydana gelen sonuç açısından en azından taksirle hareket etmesi gerektiği belirtilmiş, madde gerekçesinde de, hükmün konuluş amacının, objektif sorumluluk anlayışını terk etmek olduğu, bu tür sorumluluğun, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı olan “versari in re ilicita” yani hukuka aykırı bir durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır anlayışının ürünü olduğu, çağdaş ceza hukukunun bu anlayışı çoktan terk ettiği, düzenlemeyle meydana gelen ağır netice açısından sorumluluk için neticeye ilişkin olarak en azından taksir dolayısıyla kusurlu olunması gerektiği belirtilmiştir. Kanunun 87/4. maddesinde ise, kasten yaralama sonucunda ölümün meydana gelmesi halinde failin nasıl cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak maddedeki atfın 86. maddenin 1. ve 3. fıkralarına yapılmış olması nedeniyle, bu hükmün aynı maddenin 2. fıkrasında kalan yaralanma eylemleri açısında uygulanması mümkün değildir.Basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte yaralanma sonucunda mağdurun ölmesi halinde, 5237 sayılı TCK’nın 23 ve 87/4. maddelerinin uygulanması imkânının bulunmadığından, failin sorumluluğunun genel hükümler kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Meydana gelen sonuç, (ölüm) öngörülebilir ise ve fail bu sonucu öngörmeksizin hareket etmişse, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesi uyarınca taksirle öldürme suçunu düzenleyen 85. maddesi uyarınca, öngörülebilir sonuç fail tarafından da öngörülmüş ancak istenmemiş ise fail bilinçli taksirle öldürme suçundan Kanunun 85 ve 22/3. maddeleri uyarınca, fail öngördüğü sonucu kabullenerek fiilini icra etmiş ise bu kez de, olası kastla öldürme suçundan sorumlu tutulmalıdır.Bu açıklamalar ışığında oluşa ve dosya kapsamına göre;... ilinde ikamet eden ve olaydan yaklaşık 1 ay kadar önce, ölenle komşu olan ablası...'ın yaptırdığı inşaata yardım etmek amacıyla ablasının ikametine giden sanığın, bina saçağının sokağa taştığını iddia eden ölenle tartıştığı, sözlü münakaşanın arbedeye dönüştüğü, sanık ile ölenin karşılıklı olarak birbirlerini darp ettikleri, sanığın, sopayla ölenin kafasına vurduğu, bu sırada olay yeri yakınındaki inşaatta çalışan tanıklar ... ve ...'in gürültüyü duyarak olay mahalline intikal ettikleri ve tarafları ayırdıkları, sanığın ve ölenin basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandıkları, ikametine giren ölenin içerden aldığı ruhsatsız tabancayla sanığa bir kaç el ateş ettiği, mermilerin sokakta oyun oynamakta olan iki çocuğa isabet ederek yaralanmalarına neden olduğu, ikametinden 250 metre ileride elektrik duvarına yaslanmış vaziyette oturan öleni soluk soluğa gören kardeşi tanık ...'in öleni hastaneye götürdüğü ancak ölenin, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını kaybetmesiyle sonuçlanan olayda; Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca kesin ölüm sebebine ve sanığın darp eylemiyle ölüm olayı arasındaki illiyet bağına dair düzenlenen 16.07.2008 tarih ve 2721 no.lu raporda, ölenin vücudunda tanımlanan yüzeysel travmatik değişimlerin başlı başına ölüm meydana getirir nitelikte olmadığının, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte hafif derecede olduğunun, otopside tanımlanan makroskopik ve mikroskopik bulgulara göre kişinin ölümünün kendinde mevcut kalp-damar hastalığının olayın travması, eforu ve stresiyle aktif hale geçmesine bağlı solunum ve dolaşım durması sonucu meydana geldiğinin belirtilmesi karşısında; sanık her ne kadar silahtan sayılan sopa ile ölenin kafasına bir kez vurmuş ise de, meydana gelen ölüm neticesinden failin TCK'nın 87/4. maddesinde düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan sorumlu tutulabilmesi için yaralanmanın basit tıbbi müdahale giderilebilecek nitelikte olmaması, en azından TCK'nın 86/1. maddesi kapsamında kalan bir yaralanma olması gereklidir. Bu itibarla, sanığın eylemi TCK'nın 85/1. maddesi kapsamında taksirle öldürme suçunu oluşturduğundan; tebliğnamede bozma öneren görüşe iştirak edilmemiştir.Gerekçeli karar başlığında CMK’nın 232/2-c maddesi uyarınca suçun işlendiği zaman diliminin gösterilmemesi mahallinde tamamlanabilir eksiklik olarak kabul edilmiş; 12.03.2009 günlü oturumda 5271 sayılı CMK'nın 238. maddesi gereğince kamu davasına katılmasına karar verilmiş olan ...'ın isminin gerekçeli karar başlığında müşteki olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım yanlışlığı olarak değerlendirilmiş; sanık hakkında hükmolunan 1 yıl 8 ay hapis cezasının adli para cezasına çevrildiği sırada bir yılın 365 gün yerine 360 gün olarak kabulüyle sanık hakkında 12.100 TL yerine 12.000 TL adli para cezasına hükmolunarak eksik ceza tayin edilmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma konusu yapılmamıştır.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, ceza miktarına ilişkin temyiz sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;TCK'nın 50/6. maddesinde bulunan “yaptırımın” ibaresinin 01/03/2008 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 26/02/2008 tarih 5739 sayılı Kanunun 4. maddesi ile “tedbirin” olarak değiştirilmesi ile sözü edilen maddenin birinci fıkrasının “a” bendi uyarınca hapis cezasının paraya çevrilmesi seçenek yaptırım, diğer bentlerde düzenlenen hususların ise seçenek tedbir niteliğinde olduğu, TCK'nın 50/6. maddesinde hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesinin sonuçlarının düzenlediği, somut durumda ise sanık hakkında bir tedbir niteliğini haiz olmayan, kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verildiği, kaldı ki bu durumun hükmün tesisi aşamasında değil, hükmün kesinleşmesinden sonra infaz aşamasında nazara alınacağı hususu gözetilmeksizin infazı kısıtlar biçimde karar tesis edilmesi,Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hüküm fıkrasının 6. paragrafının hükümden çıkatılması, suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 01.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.